6 Ekim 2015 Salı

Yara

Yine aynı kaygılar.  Değişmezin altın kuralı yoktur, tek kuralı vardır, burnunu o yerden çıkarmamak. Ya da çıkaramamak. Gün ışığını terketmek, sabitlenmek.

Bir el arabasını kumların üstünde sürüklüyorum. Durmadan dinlenmeden yapıyorum bu işi. Düz bir çizgi halinde iz bırakıyor el arabası, ayaklarımın izi yok, onlar hafifler kum ezilmiyor ayaklarımda, belli belirsiz bir yumuşaklık hissediyorum yalnızca. Bir an'ı tamamlamaya çalışıyorum, ellerimin içi patlıyor, kabarık tuhaf bir hal alıyor. Ellerim değil de bacaklarım kanamış olsa üzülmem. Çünkü ellerimi görüyorum, görünce acı çekiyorum. Bazen gözümü kapatınca ellerimin kesildiğini görüyorum, derin bir kesik eti ayırıyor, bir pembelik peydağ oluveriyor birden, yerini kırmızıya bırakacak kanyon açılırken görmek, ciğerime de kesik atılmış sızısı veriyor. En çok ciğerim acıyor. Andır Ciğer.

Dolacak birazdan boşluk, kapanmaya yüz tutacak yara. Pencereden ufka bakacağım yine. Aynı his saracak tekrar etrafımı, üzgün müyüz ciğer, biz bu halden kurtulamayız.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...