26 Kasım 2015 Perşembe

Sızı

Ele geçirmiş beynimi, bu ancak bedenimin tepkilerinden  anlaşılabiliyor. Ben değil hep başkaları anlıyor, onlar bana söylüyor. Her seferinde şaşırıyorum, bağlantılar bağlantılar demekten kendimi alamıyorum.

Bir Beckett karakteri olarak ortalarda dolaşabilirm yani, gerçi onlar çok ortalarda dolaşmazlar, kimi zaman sallanan bir koltukta yaşarlar kimi zaman bir duvarın dibinde, hatta gardropta yaşayanı da vardır. Yanılmıyorsam hem de bedeni yoktu. Bana en çok uyan karakter de bu olsa gerek, yalnızca bir kontrol merkezi olarak yaşamak. Ama yeterli kontrolü sağlayamamak, çocukluğun geçtiği yıllara dönüp, noktalı virgül peşine düşmek.

Nerde unutuldu cesaret, hangi kapının arkasında kaldı gözlerim. Ay'a bakıp şarkı söylüyorum, geçmiyor korkum. Gökyüzünde unutulmuş geceden kalma bir aydınlık, vaktin nasıl geçtiğini hatırlamıyorum. Korku beni ele geçirmiş, sebebini bilmiyorum.





25 Kasım 2015 Çarşamba

av

Bir av sahnesi bu, en çok kuşlar havalanırken unutur gökyüzü. Kimin nereye düşeceği de bilinmez, bir sanı olarak kalırdı burnu iyi koku olan köpekler olmasa, kimin nereye düştüğü.

Tetiğe hep aynı parmak dokunur, o parmak için yapılmıştır daha doğrusu tetik, döklanşöre basan parmak da aynıdır en nihayetinde, tetiğe basarken kısılan göz de. Sol gözümü kapatamadığımı farkettim, durup dururken sol göz kapatılmaz zaten, sağ gözünü vizöre daya sol gözünü kapat dendikten sonra yapmak istedim olmadı. Ya tek başına sağ göz ya da hepsi birden kapanıyor, tek başına sol gözümü kapatamıyorum, hala da deniyorum.

Otların arasındayım, suyun hemen yanına düştüm, boz bulanık su ve çamur her yanımı kapladı. Yine de  altına bakabiliyorum bulutların, çok da havalanamazdım zaten, küçük daireler çizerdim sadece. Açılmayacak kanatlarım yanımda, çamurlu çamurlu duruyorlar üzerinden bir daha geçemeyecekleri otların arasında.

 Ben fotograf çekiyorum, avcıların sesleri duyuluyor uzakta. Bulutları dağıtıyor barut kokusu, köpeklerin burunları dolaşıyor otların arasında, bir kez daha üşüyor ayaklarım.

24 Kasım 2015 Salı

Bumerang

Ben öyle içimde  bir demir varmışcasına yürüyordum, demir biraz eğikti ben de yamuktum, bir bumerangı andırıyordum,  ya da yaşlı bir insanı. Yürürken ayağıma bir şey takılmaması lazım, basamak çıkmamalıyım, yokuş bana göre değil gidip de gelemeyen bumerang varsa sebebi bunlardır. Ya da yaşlılık. Zemin kötü, rüzgarsa çok şiddetli.

Sınır boyları, kilit taşları bir parçanın eksik olması halinde çökecek bir yapı. Karışımda bir hata var, beni soldan sağa doğru çevirmeliydiniz düz hesap sağdan sola her zaman kıvamı sağlamaz.

Havzasını yitirmiş suyun uykusunu uyuyuyorum, kimselerin yeşermediği bir boşluk burası çukurunu yitirmiş bir kuyunun sessiz yüreği atmıyor artık. içmde kıştan aldığı enerjiyi bir çağlayana dönüştürecek kaynak var sanki, demiri dövüp dövüp harında suya sokmalı.





20 Kasım 2015 Cuma

koza

Nerde yürüyorum bilmiyorum, hep'in etrafında dönüyorum sanki. Hep aynı yere geri geliyorum ya da varıyorum. Varmak değil ama bu aynı halde kalmak, bulunulan hali terkedememek. Eğer çözüm yoksa sorun da yoktur. Gidilicek yol, varılacak yer de.

Sokakları seviyorum, bir evin amadeliği yok.  dört tarafı çevrili bir yerde durmuyorsun. Sokaklar arası geçişlerle bir hayale bağlanıyorum sanki. Evsiz bir ruhun, gezgin ayakları olur.

Tahta kapısı olan bir evin önünde duruyorum, duvarlarından yeşiller sarkmış bir bahçe var arkada, belli belirsiz kelebekler, toprağın içinde solucanlar, taşların arasında tesbih böcekleri,  kuş cıvıltıları bahçeyi dolduruyor. Kelebeğin izini sürmeye çalışıyorum, su kuyusunun başında duralıyorum en sonunda. Kanatları kim bilir nerde birleşecek, nereye konacak. Ömrüme ömür verseler yitip gidecek günlerin hatırına hiç birini istemezdim der miydi acaba kelebek. Ben olsam derdim, fazla ömür lüzumsuzdur.

 ben de bir kelebek gibi bekleyip bekleyip bir kozanın içinde vakit gelince dışarıya çıkıp, kanatlarımla çiçekleri, börtü böceği selamsam peki, ama bunu yapmak için de kelebek olmaya gerek yok ki, bunu kelebekler dahil herkes bilir.

 Bahçenin kuş cıvıltılarıyla örülü ses duvarının önünde duruyorum hala, içeriye bakmaya korkuyorum ya çiçeklerden biri eksik olursa, gelmezse tırtıllar bugün kapının yanına. Ya karnımda kelebek kozası yoksa.





10 Kasım 2015 Salı

Eğri

Sonsuz bir eğri çiziyorum. Sanki genişleyen uzayın en dar yerinden hareketle başlıyorum çizmeye. Hiçbir şeyle kesişmeyecek olan bir eğri bu, kendi gölgesi bile yok. Aynada uzayan bir arka planı da.

En kocamanından açıyorum pergelimi, aralara gezegenler, gök cisimleri yerleştirmeliyim. Eğrimi teğet geçecek yıldızlar bir de. Karanlık bir köşeden bakıyorum eğrime, merdivenle inilen, sokaktan kopardığı sessizliği ve karanlığı başköşeye yerleştiren mekanın en arka masasından.

Bu sokaklar ne zaman çizilmişti, bu meyhaneler hep burda mıydı. Siliniyor sanki hafızamdan sokağın görüntüsü, ben başka bir yere taşıyor gibiyim ya da görüntüleri, kimsenin bilmediği bir yer mi var zihnimde yoksa. Meydan gitgide kalabalıklaşıyor, gırnatacının etrafında halka oluşturuyor insanlar. Niye böyle deli deli çalıyor bu adam cebimde tütünüm yok, kıyıda beni  bekleyen bir gemim de.

9 Kasım 2015 Pazartesi

Zonk

Aklımın ipini kaçırdım. Havalarda  azade dolaşıyor şimdi. Ayaklarımı da sokağın en renkli noktasında bıraktım. sözümü dinleyecek hiçbir şey kalmayana kadar bedenimi parçalara ayırıp, dağılacağım. Benden gayrısına yokum.

Pullarımı da kazımayı başarırsam bu iş tamamdır.

Bilmediğim bir gerçeğe yaslanıp müziğin beni sakinleştirmesini istiyorum. Bir hayale kapılıp hayal kurmak niyetindeyim. Gözlerimin arkası, boynumun üstü, beynimin sağ yarıküresi basınçla sarsılıyor. Ağırlıklarıyla geliyorlar, yakınlardan uzaklardan debdebeli debdebeli gelip başıma üşüşüyorlar. Kovamıyorum hiçbir sesi zihnimden, kendileri gitse bile gürültüleri kalıyor.



3 Kasım 2015 Salı

Hermes

Ahh Hermes, yalancı Hermes. yalanlarıyla sürekli beni aldatan Hermes. Oysa ne çok bekledim yolunu, ha geldi ha gelecek diyip ayrılamadığım kıyılarda, ne çok dolandım umudun peşinden koşarcasına.

Hermes, haberlerimi yollarımı sana emanet ettim. Sen bir avuç ızdırabı ellerime bırakıp gittin. Benim de ayaklarım hızlıdır inan senin ki kadar, lakin ben yalan söylemeyi beceremem, üstüne üstlük bir de duyduğum her şeye inanırım. İnanmak istediğim için mi inanarım yoksa gerçekten mi inanırım bilmiyorum, ama sonuçta her ikisi de gerçek olur.

Ben varıp gideyim başka dünyalar bulayım istiyorum, sen her defasında yollarımı kapatıyorsun. Yine de geçtiğim yolların haddi hesabı yok, her nehir taşkınından sonra duvarlarımı tekrar ördüm, her rüzgardan sonra taşlarımın arasını sağlamlaştırdım. Gelmesin, geçmesin istedim değmesin bir halin kendi sunturunda giden bir şeye kimse.

1 Kasım 2015 Pazar

köprü

Kadın kasım rüzgarıyla sallanan asma köprüyü  bir motorun üzerinde geçmeyi deniyor. Aşağıda lacivert dalgalar köpüklerini yarıştırıyorlar, kıyıya kim daha önce dokunacak diye. Kadın manzaraya bakıyor uçarsam bu rüzgarla uçarım,  düşersem bu suyunu koyultmuş denize düşerim diyor, sürücünün montunu tutan ellerini bırakıyor.

Eve gidip mektup yazmam gerekiyor, masanın üzerinde nicedir duran kağıtları kullanmalıyım artık. Belki masanın üzerini bile toparlayabilirim. Her şeyi getirip oraya bırakıyorum, güneş önce onların üzerine doğuyor sonra bana ulaşıyor. Benim aklım çatıdan gelen gürültüde, gece fare sabah martı hiç rahat vermiyorlar.

Ama şimdi bu görüntüye bakmalıyım, gece nasıl da büyülü bir şey. Yalnızca yıldız ışığıyla yaşanılabilinir mi, kuzey yarım kürenin en kuzeyine gidip 'ruhların dansı' da denilen kuzey ışıklarını görsem, sınırı geçsem Orman perileriyle saklanbaç oynasam.

Düşünmemeliyim bunları aşağıda şahane bir deniz yukarda yıldızlar ve ben ışıklı bir asma köprünün içinden geçiyorum hayata neresinden başlasam bilmiyorum.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...