24 Ocak 2013 Perşembe

yolculuk

bir yolculuk ne zaman başlar?

varılacak yer akla düştüğünde artık tüm yollar oraya mıdır. yollar nereye ulaşır kimi zaman bilinemez ama bir yolculuk insanı hayata bağlar kanımca, her nereye yapılıyor olursa olsun.

"tekerlerin tekdüze tıkırtısı bizi hayatımızın , ne kadar kısa olursa olsun, bir dilimini geride bırakmış olduğumuz bir yere doğru götürürken, kendimize doğru ilerleriz, kendimize doğru yolculuk ederiz."  der Pascal Mercier Lizbon'a Gece Treni adlı muhteşem kitabında, uzun zamandır böylesine güzel bir kitap okumamıştım. Hem adında Tren var hem de Lizbon kitabın içinde kelimeler olmasa da olurdu benim için. ama bu kadar fazlasını beklemiyordum.

iki aydır bir yolculuk planlıyoruz Nurselle. sanırız gerçekleşmesine çok az kaldı. ama biz bu sürede hayatın sırrına ermiş gibi bahtiyar ortalıkta dolaşıyoruz. kendimizi sıradanın ötesine, gündemin uzağına bir yolculuğun hayalini kurarak atabiliyoruz.


tren biletlerimiz nihayet satışa çıkmış. istanbul'dan kaç kilometredir bilmiyorum ama yol Ankara'dan bin küsür kilometre uzaklıkta. Kars, kış şehri bizi bekliyordur umarım. karlı yolculuğumuz için artık gün sayımızı  tek haneli rakamlara indirdik sayılır. buz tutmuş çıldır gölünün üzerinde çıldır çıldır bağırmak için de aynı zamanda yaklaşıyor anlar.

yolculukla ilgili herkesin edecek bir kelamı vardır, benim olduğu gibi. benim kelimelerim yan yana gelince tabi ortaya çıkan çok birşey değiştirmese de hayatta. kelimeler kelimeler kelimeler diyebiliriz yine de
Hamlet gibi.
"yolculuk edemeyen insanlara neden acırız? Dıştan genişleyemecekleri için içlerinde de yayılıp genişleyemezler de ondan; kendilerini çoğaltamazlar, böylece kendi içlerinde kapsamlı gezilere çıkamazlar, başka kim ve ne olabileceklerini keşfetme fırsatından yoksun kalırlar" a.g.e

biletlerimizi aldığını Nursel bu sabah telefonla söyledi. onun da içi içine sığmıyordu, sanırım tren hareket edene kadar devam edecek bu hal.

tabi bir de peşimiz sıra bizimle gelecek olan dizeler var.



Boynuna o yeşil fuları sarma çocuk
Gece trenlerine binme, kaybolursun
Sokaklarda mızıka çalma çocuk
Vurulursun




Attila İlhan


12 Ocak 2013 Cumartesi

hovarda

bugün, aslında bu satırları aklımdan geçirdiğim gün olan perşembe gününden söz ediyorum bugün diyerek. geçmişi soluksuzca yaşayan bir insan, geçmiş saplantısı olan bir insan olarak hiç de yadırgatıcı bir durum değil aslında bugün'ün hala üçgün öncesini imliyor olması.

"dünden sonra yarından önce" 'ye ilişkin nasıl yoğun bir umudumuz ve de arzumuz varsa da biçare olarak bu bugünü yaşayamıyoruz. dün ile olan meselemiz bitmeden de yeni bir güne başlayamıyoruz. birincil tekil şahsımı nasıl çoğullaştırıyorum bilmiyorum ama yalnız olmadığım da aşikar herhalde.

dün'leri bugün'leri bir yana bırakırsam aslında bugün uzun zamandır yapmadığım şeyden söz edecektim. sokaklarda amaçsızca yürümek, hem de bu soğukta. avarelik yapmak durumu hovardalıkla eşdeğer kılmak hatta. aylaklığa övgüler de denebilirdi ama aylak değilim malesef. bazen kendimi  çok rahat "c" olarak tanımlayıp hayaller kurarken yakalıyorum.

 hayalde flanör gerçekte ne olduğu belirsiz bir kimse. hayatın koşuşturmacasına dur demek biraz yavaşla diyebilmek her zaman mümkün olmuyor. yağmuru soğuk havayı fırsat bilip iptal olan ders zamanını en iyi şekilde kullanmak için kadıköy sokaklarını mesken tuttum, benim de yapabildiğim hovardalık bu.

hayatın akışından biraz uzaklaşabilmek için bir de kitap önerisinde bulunayım naçizane, bu konuda her gün talim yaptığım için, bugünkü en azından gerçek bir tavsiye olsun.  Agota Kristof'tan Dün adlı kitap. elbette Dün'lerimiz, bugünümüze kapımız, çoğu zaman kapalı bir kapı ama.




Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...