23 Ocak 2015 Cuma

Birikinti

saçlarımın arasında bozkır var. Kuru, kupkuru. Sessiz gecelerde içinden bir ay çıkıyor. Hayvanını aşağılarda bırakmış, gelmiş kafamın üstüne konmuş, bir ay.


Bütün dünleri ben mi yaşadım, neden kimsenin hafızasında bir şey yok. Söylemek istiyorum, belki de sokaktan adam çevirip bildiğim her şeyi ona anlatmalıyım. Nicedir böyle bu içim kaynar kazanlar gibi dökülmek istiyor, bir çukur bulup içine akmak istiyor. Taşımıyor artık bu yükü bu beden.


Bağlamımı bulamıyorum. Gerekli midir bir neden kişiye şu veya bunun için. Doğada her şeye bir neden biçilmişken, benim rüzgarda salınan kuru bir dal olma ihtimalim yok mudur.  Çiçekli değil kurumuş bir dal, özünü yahut içindekini yitirmiş bir şey. Olunamıyor mu, zor mudur başıboşluk, başıhoşluk. Serim benimdir kime ne ayol.

20 Ocak 2015 Salı

Defter

masamın üzerine defterlerimi diziyorum. Her birini farklı bir amaç için aldığım defterler, bir kısmını da kapağı, kağıdı çok güzel diye aldım gerçi.

Mesela şu kırmızı kapaklı defter, kapağında kahve makinesi olan, seyahat anılarımı yazmak için almıştım. Sözümona gittiğm şehirlerde gördüğüm, yediğim, içtiğim şeyleri yazacak, bende bıraktıkları duyguyu aktaracaktım. Sevdiğim şeylerin resmini yaparak, şehrin simgelerinin gölgesinde kalmış arka sokak maceraları anlatacaktım. Ama hepsi laf. Yalnızca kapağı kaldırlmış, hoş bir başlangıç olsun diyerekten içine bir harita yapıştırılmış vaziyette duruyor.

Kendime bir de kelime defteri aldım. Kapağında kasımpatları olan defter. Yaşlandıkça insan çiçeklere, çiçek desenlerine daha düşkün oluyor galiba, artık vitrinlerde de beni cezbeden çiçek desenli renkli kumaşladan yapılma giysiler ve yine çiçek desenli kutular, kağıtlar, defterler...

Gelgelelim ben bu deftere de hiç başlayamadım. Kullanmayışım kelimesizlikten ileri gelmiyor, başlarsam devamını getirebilirlir miyim endişesinden. Bir günüm bir günümü tutmadığından el yazım da sürekli değiştiği için, ah efendim her gün aynı kalemi bulamazsam, göremezsem defterin yarısı mavi yarısı siyah kalemle, yarısı eğik yarısı dik yazı ile yazılmış olursa diyerekten .... Olmadı, bir türlü başlayamadım.

Ben de şu minik kapağında küçük küçük mavi balıkların olduğu defteri aldım. Bu deftere dilediğimce yazma özgürlüğü verdim kendime. Böylece kendimi rahat bırakmış olacak, bir takım kaygılar taşımadan defteri rahatça kullanabilecektim. Ama dedim bu defter küçücük bu tam da en sevdiğim kelimelerin harfi olan "m" ye yakışır ve defteri m harfli kelimeler defteri yaptım. Ama deftere tek bir kelime yazamadım. Oturup sözlüğün başına içindeki m harfli kelimeleri yazmak istemedim. Aklıma geldikçe de m harfli kelimeleri yazamadım. Bir karışıklık olacak gibi hissettim, defteri hiç kullanamadım.

Ortadaki yeşil kapaklı defter mi, oradan bakınca görülüyor mu bilmiyorum ama o benim Virginia Woolf defterim. Kapağında yer alan hafif tebessümlü, sağ bakışımlı siyah beyaz fotograf, bir çok kitabının da kapağında yer alan fotograftır aynı zamanda. İçe dönük bakışlarıyla, dalgaların çok da uzağımızda olmadığını söyler gibi. Yazılmamış yazılamamış defterlerimin en üstünde duruyor, ona insanlık tarihinin düzmecelerini anlatan bir şeyler yazmak istiyorum. Uzunca bir zaman daha kullanılmadan zamanını bekleyecek gibi. Düzmece azlığından değil elbet, vakitsizlikten.

Şu eski püskü kenarları kıvrılmış sarı defter. O defterde her şey var. Gelir gider hesaplarından yazar ve kitap isimlerine, gidilecek görülecek yerlerin listesinden günün hissettirdiklerine kadar her şey yazıyor. Ama ben yine de bir defterin kapağını açıp "hava bugün serinmiş, tşirt ve etekle çok ince kaldım" demek istiyorum. Ve bu defterin sadece o deffter olmasını istiyorum.

Bugün kendime yeni bir defter aldım, elbette kullanmak için değil kapağı çok güzel olduğu için.



6 Ocak 2015 Salı

Fail

mevcudu belirsiz bir haldeyim. Kendimi tanımlamak için sürekli dışarı, pencerenin dışına bakıyorum. Ben dışarının neresindeyim, dışımdaki şey, dışımda kalanlar neden dışardalar.

Ben istemediğim için mi, onlar istemediği için mi. Onlar, çoğullar, kalabalıklar ve kaba. İtme güçleri var, sırt olabiliyorlar, sert olabiliyorlar, duvar gibi önünde durabiliyorlar.

Hiç dışarlıklı biri olmadım, dışa dönük, dışavurumcu. Hep içerlerde.

3 Ocak 2015 Cumartesi

Geldim

Ancak gelebildim. Pencerenin önünü boşalttım, çerçeveleri yerinden çıkardım, masanın üstünü toparladım, kapının altına bez parçaları sıkıştırdım ve çıktım. Arkama hiç bakmadan. Kafamı çevirince ayaklarım da dönmek ister diye korktum

Bir fikrin doğuşuna ilk kez bu kadar seviniyorum. Benimle beraber yaşayabilecek bir düşünce, uygulamaya konmasında fenalıkların olmayacağı, kapı arkasına saklanmasına gerek kalmayacak, elimin kolumun parçası olmaya amade bir şey.

Geldim dedi.

İyi yaptın dedim.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...