22 Kasım 2014 Cumartesi

Kıyı

kendimin ve martıların kaderine bir ooh çekiyorum. Biz denizin çocuklarıyız, denizin açları. Denizle biriz, denizle hürüz. Kimi zaman içindeyiz kimi zaman dışında. Gökyüzünde mucize olmaz, denizin üstünde de öyle. Kanatlarımızı suya değdiriyoruz, denizden bir avuç su alıyoruz. Ab-ı hayat.

Sabahtan akşama değin koştursak şu denizin üzerinde sesimiz havada asılı kalır. Bir anlayanımız bulunmaz. Kimileyin kıyıya, bizi görmeye, sesimizi işitmeye insanlar geliyor. Canı sıkılmış budalalar. Yazın en çok biz gidiyoruz şehrin içlerine doğru, insanların arasına. Sonbaharla beraber denize gelen bereket yazın kayboluyor, aç kalmamak için içerlere doğru ilerliyoruz. bizimkisi karın tokluğu. evlerin çatılarında, yol kenarlarında bir ses.

denizi en çok kışa doğru seviyoruz, suyun üstünde küçük ışık oyunlarının olduğu zamanlar, keskin soğuğu kesen güneş, eteklerini kaldırdığı zaman balıklar da üşüşüyor kıyıya, yüzeye yakın yerlere. onlar da güneşin cömertliğinden yararlanmak istiyorlar. bizim bereketimiz bu zamanlar oluyor.

ufka doğru bakmak, denizin daha içine gitmek, kimsenin görmediği balıkların yanına sokulmak. kıyıları insanlara terketmek bir anlamda. kedilere terketmek.

sonra gelsin balık tezgahlı akşamlar, sarı ampullerin aydınlattığı derya kuzuları. desek ki biz senfoni severiz martı sesli, dalgalı bir senfoni, rüzgarı hep arkamızda hissetmek isteriz, kaybolmamak için.



7 Kasım 2014 Cuma

alpin çayırlar

tepemin üstünde bulutlar, alpin çayırlar üzerindeyim sanki.



her yaz her kış döngüsel zuhur eden dünyanın benim dışımda kalan kısmı. ben kendimi bulutlarla avutuyorum ama. bahar bulutlarıyla. bir duyguya mı hasrettim arttı, ne oldu. sokakların kararlığında bir şey var, bana göstermiyor hiç kimseyi. ben de çıkmıyorum artık caddelere, akşam gezmelerine.

unutuldu dünyamın büyük bir kısmı, bir çöl fırtınısnda. kum tepelerinin içinden bir fal çıkar mı. remil.
















5 Kasım 2014 Çarşamba

Zamanlı-sız

her şeye aynı anda sarıldım. sanki bunca yılı, bunca zamanı boşa harcamış gibi hissediyorum kendimi. yaşadıklarımdan bir pişmanlığım yok açıkçası, sadece zaman biraz daha iyi kullanılabilirdi, o kadar. Yıllardır yapmayı düşünüp de yapmadığım şeylerin hepsini destursuz bağa girmiş gibi kendimi yok edercesine yapmaya koyuldum. Annemin tabiriyle canımın kıymetini bilmiyorum. Bunca yıl bu canı orda burda gezdirip, tuhaf şeylerle eyleyip yordum. bundan sonrada canım, bu sebepten hiç olsun, nasılsa bu can hiç olmaya teşne.

iş-güç hayatımda kocaman bir alan kaplıyor, haftalık durum değerlendirildiğinde işe gitmedğim gün sayısı bir. bu da hayatta biraz yenik bir ifade yaratıyor, bir gün hiç birşeye yetmez, bir gün hiç bir işe yaramaz, bir günde olmaz öyle güzel şeyler. hayat bir güne sıkıştırılamayacak kadar önemli velsahasıl.

yazmak sevdasına düştüm. nasıl  olur, nerde olur, ne zaman olur, kim olur  derken kendimi bir "güzel yazı atölyesi"nde buldum. okumak, yazmak çok meşakatli yorucu bir iş. kolay yazılmıyor, kolay olunmuyor tatbiki olarak yaşıyorum bu durumu. her kelimenin neredeyse çıkış anına yakalayacağım.

koltuğumun altındaki karpuzları çoğaltmak gibi bir halim yoktu aslında. yıllardır bir yüksek lisans tezi yazamamış ben, bu yıl tarih bölümüne de kayıt yaptırdım. kayıtdan sonra bana çalışmam gereken bir sürü kitap verdiler bir torbada. peki dedim, bu da kabulüm. ne kadar giderse.



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...