29 Şubat 2016 Pazartesi

Zalım

Bir baykuş öttü. Karanlığın içinde yerini belli etmek istercesine. Yerkürenin En ücra noktalarına kadar ulaşıp geri geldi ses.  Sessizlikte birden ne olduğunu şaşırdım. Uyurgezer bir halde yolun bitmesini diliyordum. Sanki ayaklarım benim peşim sıra sürüne sürüne geliyordu arkamdan. Ben öyle ayaklarımı dahi hissetmeksizin yürüyordum.

Hangi keder beni çağırdı bu ormana bilmiyorum, kulağımdaki uğultu hiç geçmiyor. Toprak kendini içine çekiyor, üzerindeki cılız otları da yanına alarak.

10 Şubat 2016 Çarşamba

Kıskaç

Yine de düşünmeden edemiyorum. Nasıl oluyor da geçmiyor, durup durup kendini hatırlatıyor anlamıyorum. Bir şey sürekli olarak yuvarlanıyor, dökülüp ufalansın istediğimizde çoğalan büyüyen bir hal alıyor.

Ağzımda büyüyen bir kelime var sanki. Sebebini yitirmiş bir kelime. Her defasında neden diye sormak istediğim bir düğümün uçlarını elimde tutuyorum.

Pencere önünün boş saksılarıyla bakışıyorum, toprak suyunu unutmuş, çiçeğini kurutmuş bir halde. Derdini hangi uçurumdan atmışsa artık öylece duruyor. Ben demir kapının kocaman kilidine anahtarımı oturtmaya çabalıyorum, bu koca boşluğu doldurmaya ne kadar uğraşsam da olmuyor, simetrisini tutturamıyorum, ağır kapı açılmıyor.

Manzarayı süsleyen boş ağaçlara bakıyorum, yapraklarını tam olarak yitirmemiş bir iki ağaç var sokakta, kendilerini şiddetli poyraza saklamışlar sanki. Rüzgarla tutundukları dallarından ayrılan yapraklar hep birlikte hareket ediyorlar, nota defterinin çizgilerinden kayan notalar gibi boşluğa hep beraber süzülüyorlar.

Ben yine duruyorum, düşüncem durmuyor, ansızın bir yangın çıksa ortasında kalabilirim.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...