14 Nisan 2016 Perşembe

Uyku


Uyku kapının arkasında, anahtar deliğinden beni izliyor. Uyumamı bekler gibi bir hali var, bunu onsuz nasıl yapacağımı düşünüyor, benden bir yol bulmamı bekliyor. Yoksa beni terkedip kapının arkasına çekilmezdi herhalde.

Yapabildiğim tek şey ışığı kapatmak oldu, ardından da göz kapaklarımı kapattım. Şimdi döne döne bekliyorum kapının arkasındakini, ne zaman gelir acaba ya da gelir mi, gelmeyi düşünür mü daha doğrusu.

Neden ansızın kaçıp gidiyor. beni bu karanlık odada tek başıma bırakıyor bu ele avuca sığmaz hali nasıl kendinde bir hak görüyor hiç anlamıyorum. Uykuya ihtiyaç duyduğum anda uykusuz kaldım yine.







7 Nisan 2016 Perşembe

Kelime

Kelimelerin yerini değiştiriyorum, her gün yapıyorum bu işi. Her gün bir öfkeyi küçültür gibi şakaklarımdaki basıncı  azaltmak için yapıyorum bunu. Yerler değişince oksijen açığa çıkıyor, boşluktaki oksijen beynimdeki pıhtılaşmış düşünceyi parçalıyor.

Sessizce sayfaları çeviriyorum, suretimde gizlenmiş bir şaşkınlığı, bilinmez bir bulunmazı arıyorum. Kırmızı böcekleri üzerimden silkeliyorum, düştükleri yerde toparlanmalarnı yeniden yollara düşüp gitmelerini izliyorum, ayrı ayrı yönlere hareket ediyorlar, bütün sapmaların başlangıç noktasında duruyorum.

Adımı unuttuğum zamanlarda gözlerime bakıyorum.


5 Nisan 2016 Salı

Kemik

Kemiklerimi tek tek çıkarıp ya da sıyırıp demeli belki de yan yana diziyorum. Kimse kimseye dokunmamalı, herkes sukünet içinde koyduğum yerde kalmalı diye düşünüyorum. Kemiklerimi de kimseleştiriyorum, kendimin onlar.

 Ellerimsiz hiçbir şey yapamıyorum tabi, parmaklarım benimle, onları sona saklıyorum. Oysa kemiklerimi boy sırasına dizmiştim. Araları açmak zorunda kalacağım. Her şey tekrar dağılacak. Kemikler bir iskelet sisteminin parçası olduklarını unutacaklar, ben kemiklerimin ızdırabından kurtulacağım, vücudumda hareket etmeyen yerini şaşırmış hiç kemik kalmayacak, omurgamı vidalarından kurtaracağım.

Boşlukta salınmak, hafifliğin çoşkusundan süzülmek. Kanımca bulutlarda gezmek.






3 Nisan 2016 Pazar

Mor salkım

mor salkım kokusunu içime çekiyorum, koparıp ucundan bir çiçeği dişlerimle ezip ağzımın içinde gezdiyorum. Beni çocukluğumun merdivenli sokağının köşesine götürüyor bu çiçek. Merdiven boyu duvardan sarkan mor çiçekleri çiğneyerek yukarı doğru çıkardım. Sonra taşındık, yıllar yılı görmedim mor salkım. kendini aşağılara doğru indirmiş salkımlar halinde duvar boyu merdivenleri kaplayan mor salkımlı başka mahallemiz olmadı.

Ağzımda tadı kalan mor salkımların kokusunu her bahar bozkırdaki  mahallemizin sokaklarında koşuştururken duyardım, tarif edemezdim o zamanlar mahalledeki çocuklara ne mor salkımı ne de kokusunu, ağzımı açınca sesimle beraber kokusu da duyulsun isterdim.

Hayatında hiç deniz görmemiş birine denizi anlatmaktan daha zordu, bir çiçeğin tadını, kokusunu anlatmak.


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...