26 Ağustos 2014 Salı

etaly

nasıl başlayacağımı bilemiyorum. her şey göz açıp kapanıncaya kadar oldu bitti sanki. günün 14 saatini sokaklarda yürüyerek, müzelerin önünde bekleyerek, trenlerden müthiş manzaralar seyrederek, meydanlarda kalabalıklarla gözlerimizi her şeyin üstünde tutarak geçirdik.

italya'da hayatı Pier Paolo Pasolini gibi Bologna'da başlayıp Roma'da sonlandırdık. Dante ve Erasmus'u da unutmadım elbet.  Bologna'nın revaklı kaldırımları Dorı Torre'si ne kadar büyüleyiciyse makarnası ile dondurması da bir o kadar lezizdi.

.











bu sokaklardan tekrar tekrar geçmem lazım, sokakları hafızama kaydetmem lazım. unutmak istemem ben yukarılara bakarken ayağımın altındaki taşı. düşüncelerimiz ne kadar yukarıdaysa da bazan kaçırabiliyoruz görmemiz gerekeni, sokağın başından sokağın ucunun görüntüsünü kaybetmemeye çalışıyorum. 

biz italya'yı trenle dolaşalım diye her şeyi yapmışlar.ülke içindeki tren haritası bizim metro haritamızdan daha kalabalık.  ilk tren yolculuğunu Bologna'dan Padova^ya yaptık. yeşiller içerisinde geçen tren yolculukları, neredeyse iki güne bir trenlerle şehirleri kavuşturduk.


venedik gezi planlarımda olmayan bir yerdi, eklemledik bir şekilde haliyle padova da eklenmiş oldu. venedik neyse de padova'yı görmüş olduğuma çok sevindim hayatın inzivası gibi küçücük bir yer. küçük oluşu sizi yanıltmasın ayaklarınızı ve gözlerinizi şehrin taş yapılarından alamıyorsunuz. dar sokaklar meydanlara açılıyor, meydanlar başka meydanlara. kaybolmak istiyorsun, bir taşın arasında saklansam da ben de burda varlığımı korusam diyorsun.

ama yukarıdaki görüntü venediğin tipik fotografı, makinem çok iyi olmadığı, ben de iyi bir fotoğraf çeker olmadığım için padova fotoğraflarım pek değil hiç güzel değiller. fotoğraf çekmek için yaptığınız görme ve farketme işini de biraz sonlandırmanız gerekiyor aynı zamanda. bazan fırsatlar da yaratmadım değil, eee bir kaç kareyi herkes görmek ister. venedikle ilgili söyleyebileceğim en güzel şey birden bire yağmurun yağmaya başlamış olması herhalde, o kalabalık nereye dağıldı birden hiç anlamadım.

floransa, italya'ya gitmemin yegane sebebi olan yer. hatta yalnızca floransa ve toscana düşü kuran benim seyahati üç gün uzatalım bir de roma görelim dememle büyüyen bir hal almaya başlaması neticesinde eksik kalması kimi yerlerin. perugia, arezzo. bir dahaki sefere artık.

floransa'da çok güzel bir otelin çatı katında kaldık, istanbul'daki odamdan daha alçaktı tavanı, ama mükemmel bir terası vardı. santa maria dei fiori ( çiçeklerin azize meryem'i )ismin en sevdiğim şekli ya da bilinen haliyle floransa duoma'sı yani alttaki kareyi terasda otururken görebiliyordum. bundan daha güzel otel olamazdı herhalde benim için. oteli bulmak biraz zahmetli oldu ama, görünce bayılacaksın dediler, hakikaten de öyle oldu.


odaya yerleşir yerleşmez nehrin karşı kıyısına koştuk, arno'nun vechio'nun üstünden kalabalığı yararak ilerledik. bizi bekleyen bir restoran olduğu düşüncesiyle hızla ilerlemeye devam ettik o kadar ilerlemişiz ki kapalı olan restoran'ı farketmemişiz. bir eylül tarihinde açılacağı duyurusunu okuyup bizi bekleyen italyan ev yemeklerinden ve tiramusu'dan vazgeçtik. güzelim piazza santo spirito'da bizi bekleyen başka restoranlar da varmış  hayallerimiz boşa gitmedi böylece. nehrin karşı kıyısı sakin güzel meydan spirito.

floransa'nın sokaklarından ve meydanlarından daha çok giz barındıran uffizi müzesi bizim bekleyiş mabedimize dönüştü. üç saat, sonunda boticelli, caravaggio, leonardo olan üç saat süresince bekledik. yanımdan hayaletler geçti hayallerle beraber, kovaladı atölyesinde başına üşüşenleri. ben bir ressamın görmediği, havada asılı siyah bir çizgi, düştüm kapının üstünden.

siena ve san gimignano kelimelerin bittiği taşın kusursuz olduğu iki yer. nerede sakladılar sizi yüzyıllar boyu. sokaklarınızda biriktirdiğiniz güneş, kuyularınızda biriktirdiğiniz su gibi. yaşam sonsuz akıyor bağlarınızda. bir nefes daha fazladan aldığım, bu yolculuk beni gençleştirdi, beş değil on beş yaş.

roma'da evsizler ordusuyla köşe kapmaca oynadık bir halının üzerinde, marketin buzdolabında. roma kirli sokaklarıyla, aynı sokaktan ikinci kez geçilebileceğini gösteren şehir. pantheon ve trastevere bu şehrin orta noktası. nehrin karşı kıyısı hep mi büyüleyici olur. burda da tiber'in karşı kıyısı trastevere bizi çok farklı karşıladı, hiç umulası olmayan bir şeydi. o sokaklar o restoranlar müzisyenler. köprüyü geçtik, köprüyü geçmenin bir süprize gebe olacağını biliyordum.

aşağıda siena'nın piazza del campo'su, palio'ya hazırlanıyor. at yarışları burdaki ailelerin vazgeçilmezi.



okunacak kitap listesi.

- hadrianus'un anıları / marguerıte yourcenar

-roma mermer şehir / jona lendering

-brunelleschi'nin kubbesi / ross king

-leonardo davinci / bruno nardını

- pier paola pasolini /ragazzi


25 Ağustos 2014 Pazartesi

mesafe

izler siliniyor. mesafe uzuyor. deliller kararıyor.

















gövdem küçülüyor. ses çoğalıyor. saçlarım azalıyor.

gözlerim büyüyor. parmaklarım uzuyor. ayaklarım küçülüyor.

bulutlar gidiyor. maviler grileşiyor. yeşiller kayboluyor.

çiçekler açıyor. geceler uzuyor. kış geliyor.

alevler büyüyor. sular çekiliyor. rüzgar yükseliyor.

bir duvar sürekli çarpılan.



6 Ağustos 2014 Çarşamba

yol

çantamı toparlıyorum yavaştan. hayallerimin yolculuğuna çıkmak için çok az zaman kaldı. biriktirdiğim sokaklarım köprülerim nehirlerim, nehirler boyu geçen ağaçlarım var.

bu yaz sıcağında kımıltısız kalmayı tercih ederdim ya da kuzeye doğru gitmeyi bir yaylanın serinine bir bulutun üstüne. ama eşdeğer bir sıcağa doğru nemin daha az olduğu bir yere gidiyorum.


rotayı yapmak biraz güç oldu ama on bir gün kalacağımız İtalya'da herkesin görmek istediği şehirden geçebiliriz diye düşünüyorum. ben sakince yavaş yavaş dolaşmak istiyordum sokaklarda, kubbelerin gölgesinde oturup kahve içmek, ha birde yağmur yağarsa fena olmaz diye geçiriyordum içimden, kalabalıklaşan şehir sayısıyla sakin kalabilirsek ne güzel olur.


yolculuk esnasında okuyacağım kitaba karar vermek biraz güç oldu Marcus Aurelius'dan Düşünceler mi Marguerıte Yourcenar'dan Hadrianus'un Anıları mı iki kitap arasında epey gittim geldim, yolculuğu daha da manidar kılmak için genellikle gideceğim yerle ilgili ya da o dolaylarda geçen kitaplar okumayı tercih ediyorum. bu iki Roma hükümdarı arasındaki seçimi Yourcenar'ı çok sevdiğim için Hadrianus kazandı.

çantamın ağzı hala açık, son dakika eklenecekleri bekliyor.



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...