22 Temmuz 2015 Çarşamba

Ensem

ensemde kara büyü var. Gecenin bir yarısı şiddetle sarsıldım. Tak diye bir şey enseme çarpıp beni hareketsiz bıraktı. Sonra kımıldayamadım, kıpırdayamadım, boşlukta dönmeye başladım yere paralel, ağaç dallarıyla yapraklarla beraber. Rüzgar bizi çevirdi durdu, boşluğun içine çekildik, bir girdap yaratıp ortasından fırlatıldık. Beni bırak, beni bırak. Sözlerim bir yabancının ağzından döküldü uzun süre, tanıyamadım sesimi. Sonra yine yatağıma fırlatıldım.

Hareketsiz kalmaya devam ettim, mecalim kalmamıştı, uykum da terketti beni. Kalakaldım öylece. Gecenin sesleri geliyordu açık olan pencereden, rüzgar perdeyi sürükleyip götürecekti nerdeyse, biraz kedi çığlığı geceyi normalleştirir gibi oldu. Pencerenin yanına gidemedim, sesleri duyarak uykuyu bekledim, uzunca bir süre.

Dönüp durdum hareketime kavuşunca, sabah olsun diye beklemeye başladım. Olsun sabah, yüzümü yıkıyayım, perdeyi aralayıp bulutlara bakayım, gökyüzü mavi olsun bulutlar beyaz.

18 Temmuz 2015 Cumartesi

Yanlış

beni yanlış anladın.

Hayat böyledir zaten, herkes herkesi yanlış anlar ve biz buna hayat deriz.

Off. Yine aynı cümle.

Evet ya. Hayat gibi bazı şeyler hiç değişmiyor. Tekrar tekrar karşına geliyor.

Bazı eşikler vardır, sen üstünden atlayana kadar önünde durur. Zamanlı zamansız karşına çıkar durduk yere, tek derdi onu geçmendir. Geç git.

Geç git.

Kulağa ne hoş geliyor değil mi.

Değişik bir şey bekliyorum.

Değişik bir şey yok dünyada. Milyon yıldır herşey hep aynı.

Bari bir şarkı dinyelim. Alsın götürsün bizi.

Hangi şarkı mesela.

Bilmem sen seç.

Yok öyle kolaycılık, iş buyurup sıyrılmak filan.

Ne istersen onu çal. Yalnızca ses olsun. Müzik olsun.

Berbat bi şey bu.

Kimse kolay olduğunu söylemedi.

Hareket etmek zorunluluk mu. Bakmak görmek duymak hissetmek, bi şeylerden vaz mı geçmek gerek.

Heyy, hayat çok ince bir çizgi, yitirirsen kayıp gider her şey. Çizgiyi takip et.

Sınırlarımı değiştiremiyorum.

Bu sessizlikten de hiç hoşlanmıyorum. İçi boş dışı boş, sözünü unutmuş gibi. Halbuki sessizlik zihni yorar. Tartıyorum kelimeyi, kulağımdan içeriye nüfuz etmeye başladığından beri, hatta söze dökülmeden evvel. Bakışın altında, duruşun izinde vardı bu kelime. Biliyorum, öyle sessiz apansız gelmedi. Fırtına mı çıkacak hiç sanmıyorum. Pencereler kapalı dışarı hiç bir şey düşemez. Fırtına önce evde kopar, pencerelerden dışarı süzülür sonra. Esse mi önce bir rüzgar ardından şıkıdım bir yağmur.



15 Temmuz 2015 Çarşamba

Bahia

kitaplığımın masallar bölümünden bir kitap alıyorum, uzun zamandır görmediğim varlığını unuttuğum bir kitap.  Kırlangıç ile Tekir Kedi. Bir aşk hikayesi, fantastik. İçinde kedi olduğundan mı yoksa kuş olmaya öykündüğümden mi bilmiyorum ama kitabı ve içindeki çizimleri görür görmez hemen alıp okumuştum. Aradan geçen onca yılda varlığını da unutmuşum elbet.

'Dünya yaşanmaya değerdi
Eğer insan görebilseydi
Gün gelip kırlangıcın evlendiğini
Bir tekir kediyle
O ikisinin uçup gittiklerini
Ve mutlu olduklarını
Sonsuzluğa dek birlikte ' Bahia'da Yedi Kapı Pazarı'ndaki halk ozanı Estevao da Escuna'nın dizeleri ve felsefesi

Kitabın ilk sayfasını okudum hemen, yukarıdaki bu cümlelerdi onlar, bir alıntı. Bahia'lı halk ozanı beni bir Corto Maltese macerasına sürekledi. Corto, dünyanın her köşesini gezmiş bayraksız şair. Corto için şair diyebilirm değil mi Hugo Pratt. İflah olmazların kahramanı ya da. Romantik muammanın, soluksuz maceranın yürek atışı.

Okuru böylesine büyülemek normal midir.

Dönelim kitabımıza Kırlangıç ile Tekir Kedi'ye. Böylesine güzel bir vaadde bulunan bir kitap nasıl olurda kitapçının çok da bakılan bir rafında yıllarca durur diye düşündüm. Sanırım Kitap ince olduğu için çok ilgi görmüyordu, kimse bu incecik kitabı yerinden oynatmaya tenezzül etmiyordu. Yazarın kalın kitaplarının arasıra raftan çıktığı vuku buluyordu ama. Tarçın Kokulu Kız mesela. Ben bu kitabın da Tarçın Kokulu Kız'ın bana yazıldığını düşünmüşümdür hep, tarçın kokusuna hayatımı sürükleyebilirim ordan oraya. En sevdiğim tatlı baharat.

Mesela Haydar Ergülen'in de Karamela şiirini bana yazdığını düşürüm. Halbuki şair adam kim bilir kime yazdı, yahut esinini nerden aldı. Ama 'yanık şekerim sert, hayat ise ondan berbat' dizeler dizeler, kelimeler kelimeler mi yoksa yine.

Ben de yazamıyorum öyle sadece bir şeye odaklanıp, tüm akışı bütün hatırlattıklarıyla yazıyorum. Kendime yazdığım monologlar gibi. Cümle mi lazım, cümlenize kurarım onu.

Neyse efem.

Kitabı şöylebir karıştırdım, tekrar okumalı dedim ve ardından Kitabı kim resimlemiş diye merak ettim ama hiç bir ipucu yoktu, bu durumda Jorge Amado resimlemiş demekten başka şansım da kalmıyordu, araştırmalar neticesinde kitabı resimleyenin Hector Julio Paride  Bernabo olduğunu öğrendim. Yani Amado değilmiş.

Ama şimdi baskısı olmayan bu canım kitabın tekrar basılmasını istiyorum, herkes okusun,  Bir masal aleminin içinde dolaşsın diye.

11 Temmuz 2015 Cumartesi

Ses

Aklımı mı yitiriyorum, yoksa burda çiçekler mi açıyor. Ağzımdan susuyorum, bildiklerim değerini yitiriyor. Masadaki bu kahkahayı yaşlı bir kadın örgütlüyor, fazla görmediği gözlerini sürekli üzerimizde tutuyor. Sanki görebilecek yüzümüzdeki anlamsız bakışı, zihnimizin altındaki seni ve anlattıklarını dinlemiyoruz halini.

Ama hep beraber kahkaha atıyoruz, düğmemize basılmış gibi, gürültünün arasında farkedilmeden kaçmak istiyoruz. Ses, bizi yutsun.

Kaçıyorum, soluk soluğa koşuyorum ayaklarım birbirine çarpıyor artık, asfalt canımı yakıyor, ama daha uzağa gitmeliyim, daha ,çok koşmalıyım. Mahallenin üst sınırındayım artık, hava karardı, kimse aramıyordur  sokaklarda artık beni.

Sırtımda bir ben büyütüyorum. Bütün gözlerden ırak, kimsenin bizi bulamayacağı yerlerde çıkarıyorum onu ortaya. Bu karanlık böyle iyi diyor, yalnızca bir ay ışığı üç beş yıldız var bize eşlikçi diyor, şehrin tepeden görüntüsü titreşen ışıklarıyla sonsuzluk vaad ediyor diyor,,, onu böyle dışarı çıkarınca karanlıkta, hep kurtulmak istediği o yeri özlüyor. Ben özlemiyorum ama, sırtımı ağaca yaslamak istiyorum sadece. Gün boyu.

Hiç kimsenin bakışı, sesi, kokusu değmesin istiyorum, bir görüntünün parçası olmayayım istiyorum. Bütünlüklü bir parça, bütününü özleyen bir parça olmak istemiyorum.

Kadın bütün şehevi duygularıyla anlatmaya devam ediyor, kelimeleri ardı ardına birbirine ekliyor, nerden geliyoruz buraya hiç anlamıyorum.

6 Temmuz 2015 Pazartesi

Şiir

bir şiir okumak istiyorum, bütün heveslerin kıyısından dönmüşlüğümle. Uzatamamışken ayağımı sulara doğru, kıyısında oturduğum bu deniz gelgit aklımı mı yokluyor.

Güneş hep denize düşer ay göğümüze yerleşir. Otururuz gecenin yıldızlarıyla, bir bir sayarak masallar uydururuz, mesel mesel içinde mesel ..... bir şeyin içinden, uzun gecelere eşlikçi.

Saçlarım çıtırdıyo üşümüş bozkır ayazında,  kristaller vermiş uçlara doğru. Tersinden geliyorum suyun emanet taşlarım avuçlarımda, bir zaman yiyen bir zaman öldüren kafa kafaya vermişler suyun başında eğleniyorlar.

Kimse soramazdı, sorulamazdı yahut, sesizlik dağıtılırdı, duman duman yapılıp üflenirdi, yukarlardan aşağılara bırakılan aşağılardan yukarılara fırlatılan uçmasını beklediğimiz kuşlar gibi.

Şimdi ben suyun içinde görünmez olucam, cebimde taşlarım olacak, çok hafif olup boşlukta salınacam.





Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...