24 Ocak 2016 Pazar

Pencere

Sırtımı duvara yaslıyorum, bütün kemiklerim canıma batıyor. Sanki omurgam bir daha hiç bir araya gelmeyecek kırılmış bir vazonun parçaları gibi, sürekli can yakıyor.

Çıkıp dolaşmak niyetindeyim, bir adım atıp bir daha görünmek istememecesine. Canımın acısı geçene kadar belki, belki hiç. Rüzgarımda bir mavi, mavide bir yeşil vücdumda gömülü bir iskelet. Çıksam  da bir çıkmasam da aslında. Üst üste, üstüne üstüne giyiniyorum. Bir yere değdiğimde kendimi hissetmek istemiyorum. bedenimin sesini de duymak istemiyorum. Her an kendimi dinliyormuşcasına adımlıyorum.

Bir pencerenin arkasına, bir salkım söğüdün altına bırakıyorum kendimi en rahat. Belki bakışımsız bir hayatın geçmeyeceğine kanaat ediyorum.

10 Ocak 2016 Pazar

başka

Durmamacasına akıyor, karanlık bir vadinin ortasından, kaynağını biriktirmiş de kimseden bir cümle duymak istemezcesine hızlı hızlı sağa sola çarparak hem de.  Daha mı devam etse yılların ardında birikenlerle. Bu karanlığın içinde kendi sesini uzak diyarlardan gelen bir yabancının öğüdü gibi dinlemesinde var mı bir keramet yoksa.


Sürüncemede biriken boşluğu karşılamıyor hiçbir şey. Kim çiziyor bu resmleri, ben bisiklete binmeyi bile beceremiyorum. Oysa bir harita uzmanı olsaydım ne güzel olurdu, bir zamanlar seyehat ederek yazılan tarih ve coğrafya kitapları vardı. Kimin huzuruna çıksa el üstünde tutulur seyyah, anlatacakları başka diyarların öykülerinin merak edeni çoktur. Gizem her aralandığında farklı bir kapıdan başka bir dünya'ya uzanan sokaklara dalarız.

Hayatın içinde kaybolan rüya'nın izini ararız.











6 Ocak 2016 Çarşamba

Rüya

gölgeler şehrinde bizans tapınağı arıyorum, uyku göz kapaklarımın üzerinde çizgiler oluşturuyor, ben aradağım yere nasıl gideceğimi hala bilmiyorum. Her şey taslaklar halinde birikiyor, ortalıkta dağınıklık yaratmasın diye hiç dışarı çıkarmıyorum onları. Ama şimdi haritada aşağı yukarı yerini belirlediğim bu tapınağı görmek istiyorum. Zihnimin çok dışından gelen bir dürtü sayesinde bu bilgiye sahibim ve o tapınağı bulmak istiyorum. Uykuyla  aralanmış zihnimin yol göstericiliğinde, bir yer bulmak çok da zor olmasa gerek. Sadece iç ses, rehber olabilir.

Bindiğim araç ve içindekiler, yüzyıllardır konumlarını hiç değiştirmemişlerdi sanki yeni bir yolcuya hasret gözlerle bana bakıyorlardı, ben arkalarda sığınabileceğim bir alan var mı diye ileriye bakıyordum.  Bu soluk benizli, buruşuk insanlardan yayılan toprak kokusunu içime çektiğim an hiçbir şeyden kaçamayacağımı anladım.  Nereye gitsem beni izleyecek, ne yapsam ona bakacak ve düşüncemden çıkmayacaklardı.

Beni nice kıvrımdan sonra bir yolun ortasında indirdiler, sağ tarafımda bir sanatoryum sol tarafımda yüksek yamaca kurulmuş orman vardı. Uzunca bir süre baktıktan sonra orman'ın içine girdim, kayarak düştüğümü hatırlıyorum yerlerde biriken kuru yapraklara basınca, sonra toparlanıp tekrar tırmanmaya devam ediyorum hiçbir şey olmamış gibi.

 Sonunda büyük bir ağacın kovuğundan içeri giriyorum, karşımda beni bekleyen tapınağım duruyor, tapınağın duvarında kocaman bir resim. Çatal boynuzları rengarenk,gözlerimi gözlerinden alamıyorum.

Neden sonra uyanıyorum,


5 Ocak 2016 Salı

artık

Artık bir seferdir bu, hiç bir zaman kabul edilmemiş bir yanılgının dönüşü olmayan yollarında ilerliyor, akınını nereye yapacağını bilen muzaffer bir komutan gibi. Öğretilmiş bir geleceğin gelmeyeceğini, sokakların bugün nasılsa yarın da öyle olacağını tekrarlıyorum kendime hiç durmamacasına. Bugün yoktum yarın da yokum.

Fısıldayarak geçti nehrin çoşkuyla akan bölümleri, her yolun sonunda bir adım daha geri düştü ayaklarım.

Ah Minel fikrimin ince sızı, hangi yoldan geçersin. Kabahat dediğin nerdir ki yüzünü çevirirsin.

Yolu olmayan dar'ın içine girmek istersin.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...