22 Haziran 2016 Çarşamba

pul

Pul pul yüzümü soyuyorum
Mavi kanatlı kuşlar geçiyor
Gözlerimin önünden yetişemiyorum

Bir ses ayaklarıma dolanıyor
Geriye atıyorum ellerimi

Biri mi diğerleri mi
Teneke dama vuruyor yağmur
Kimse yok bu tıkırtıda

El değmemiş bir gürültü bu
Yabani,
ışıklar saçıyor her yana

Yoksadığım
Köprüyü havaya uçurmuşlar,
Pul pul dökülüyor sıvaları

Sayfayı geriye katlıyorum,
Ortasından yapıyorum bu işi
Virgülü iyice bastırıyorum

,,,,,,,,,,,




14 Haziran 2016 Salı

Belirsiz

Her gün dünden kalan belirsizliklerin üzerini çiziyorum. Belirsizlik birden çok olduğu için belirsizlikler halini alabiliyor sınırları belli olan bir gün içinde bile. Bugün de yetmedi, bugün de bitmedi değil elbet bir belirsizliğin hayatına bir belirsizlik olarak devam edemeyeceği bir gelecek hayal ediyorum sadece. Karalama defterine dönmüş kararlar, önünde arkasında sağında solunda durulamayan bir boşluk. Kararlı ve Sınırları değişken bir boşluk olasılık dağına tımanıyor sanki.

Mayıs kimseye hesap sormadan büyük yarınların habercisi gibi yaşanıyor. Olasılıkların en güzeli mayıs ayında yaşanıyor adeta da diyebiliriz. Tembelliği şiar edinmiş bir mevsime kucak açarken uzattığımız günü kuytu köşelerde güneşden kaçarak yaşamaya çabalıyoruz. Yeni bir şey yine bir şey belki de bekleneni aratmayacak bir şey kimbilir, olabilir.

Işık bir projeksiyon makinesi asudeliğinde yeni fikirler yansıtıyor olabilir bize,  yaza delişmen bir ruhla girip İlk sonlu yağmurlar başlarken erken kararmaya başlayan günlerle kocaman hayallerin kıyısından geçilememiş olması. Ama mayıs işte kocaman yarınların şafağı.




13 Haziran 2016 Pazartesi

Çatı

Teker teker olmuyor ya da yavaş yavaş diyelim, olmuyor öyle. Bana geniş zamanın düzlükleri yaramıyor, dar zamanın sert köşelerini, sıkışık üçgenlerin iç acılarını seviyorum ben.

Zor mu değil, kolay mı hiç değil. Bazen öyle sadece çatılardan çatılara aktarılan bir bilgi varmış gibi geliyor, herkesin muammasını bilen çatıymış gibi , kuşlar mı getirip fısıldıyor bunca bilgiyi çatılara onu da bilmiyorum işte.

Yel alsın yağmur götürsün kara bulutlarla kaplansın, bir ben değil cümle alem bilsin istiyorum, çatılarn anlattıklarını. Kaybettiklerim, kayıplarım, bıraktığım yerde durmayanlar yoksa zamanla kaybedilmiş bir şey olmadıklarını mı farkedeceğim o yitip gidenlerin. Çatıdan bir kiremit fırlatıyorum boşluğa, belki de hiç dolmayacak olana. Ya da denize doğru biriktirsem mi bu kiremitleri, tepelerden aşağılara doğru renkleri canlanarak inen kırmızıları.

Çatılarına bakarak bir şehri tanıyabilirim, renklerine ya da renklerinin tonlarına göre bile tanıyabilirim onları, ama en çok onların az konuşan çok konuşan sır verip ser vermeyen hallerine bakıyorum. Şehre girerken bir uğultu ile karşılaşmıyorsanız her şey yolunda demek.

Bazen fısır fısır bir uğultunun içine düşüyorum, gökyüzündeki beyaz bulutlar ne kadar açık bir hava olduğuna işaret etse de ortalıkta açık olmayan bir şeyler oluyor demektir bu. Çatıların hüznünü geniş kanatlı kuşların sesleri bastırıyor kimi zaman, sıcak rüzgarların estiği kıyılardan kaçan martıların sesleri özellikle. İşte ben de bu ses cümbüşünde rahatım.



2 Haziran 2016 Perşembe

cırcır

Dipteymiş her şey. Bugüne kadar sanki niye düşünemediysem ben bunu. Nerdeyse çayırın çimenin, gökyüzünün en alası da oradaymış. Böyle sakin sakin oturup ufka doğru bakarken bir yıldız kaysa da içimiz dışımız hareketlense, kendi gerçekliğimizden üzerimize yapışan etiketlerden sıyrılıp, bir bakın bakın neler oluyor şu koskaca evrende desek diye düşünürken bir dalga yuttu beni. Mavi kocaman üstü  beyaz köpük köpük gözlerinde laciverdi halklar olan bir dalga hem de, sanki bir ressamın elinden çıkmışçasına üzerimi kapladı ve aldı götürdü beni.






Birilerinin bu sakinliği alıp götürmesi yahut birilerinin cırcır böceklerinin sesine dahi tahammül edememesi. Ben mi abartıyorum her şeyi yoksa dalgalı denizin kıyısında durup dinlediğim için mi oluyor bunlar. Kulağıma fısıldanan bunca sözcüğü kim söylüyor bana. Duyduğum bende kalmasın birileri daha işitsin diye götürüp onun kulağına fısıldamıyor muydum ben de. Rüzgara karışsın bütün bozkırı dolanıp gelsin demiyor muydum.

Dalga beni aldı, denizin koca tanrısı dayanamadı herhalde kıyıdaki süklüm püklüm halime. Olsun varsın bir dalganın içinde kıyılara gidip gidip geleyim.








Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...