13 Haziran 2016 Pazartesi

Çatı

Teker teker olmuyor ya da yavaş yavaş diyelim, olmuyor öyle. Bana geniş zamanın düzlükleri yaramıyor, dar zamanın sert köşelerini, sıkışık üçgenlerin iç acılarını seviyorum ben.

Zor mu değil, kolay mı hiç değil. Bazen öyle sadece çatılardan çatılara aktarılan bir bilgi varmış gibi geliyor, herkesin muammasını bilen çatıymış gibi , kuşlar mı getirip fısıldıyor bunca bilgiyi çatılara onu da bilmiyorum işte.

Yel alsın yağmur götürsün kara bulutlarla kaplansın, bir ben değil cümle alem bilsin istiyorum, çatılarn anlattıklarını. Kaybettiklerim, kayıplarım, bıraktığım yerde durmayanlar yoksa zamanla kaybedilmiş bir şey olmadıklarını mı farkedeceğim o yitip gidenlerin. Çatıdan bir kiremit fırlatıyorum boşluğa, belki de hiç dolmayacak olana. Ya da denize doğru biriktirsem mi bu kiremitleri, tepelerden aşağılara doğru renkleri canlanarak inen kırmızıları.

Çatılarına bakarak bir şehri tanıyabilirim, renklerine ya da renklerinin tonlarına göre bile tanıyabilirim onları, ama en çok onların az konuşan çok konuşan sır verip ser vermeyen hallerine bakıyorum. Şehre girerken bir uğultu ile karşılaşmıyorsanız her şey yolunda demek.

Bazen fısır fısır bir uğultunun içine düşüyorum, gökyüzündeki beyaz bulutlar ne kadar açık bir hava olduğuna işaret etse de ortalıkta açık olmayan bir şeyler oluyor demektir bu. Çatıların hüznünü geniş kanatlı kuşların sesleri bastırıyor kimi zaman, sıcak rüzgarların estiği kıyılardan kaçan martıların sesleri özellikle. İşte ben de bu ses cümbüşünde rahatım.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...