30 Eylül 2015 Çarşamba

Unutma

Dünya'dan silinmiş üç günüm var. Devreden günlerim varmış gibi Dünya'ya üç gün bahşettim. Önce hareketliliğim kayboldu, sonra kafamın arkasına bir ağrı çöktü, ağzımın tadı kaçtı, kıpırdamak istemedim hiç, sadece bedenimden kaçmak istedim u arıza bedeni terketmek ya da ruhu oracığa bırakıp kalan bedenle yola devam mı etseydim. Bilmiyorum.

Bütün hareketliliği bir rüya geçişiyle rüya zamanı ile bilinçaltımda yaşamak istemişim gibi. Başlangıç noktasını bulamıyorum, son hareket, hareketsizliğe verilen son an. Zihnimde olup bitenler yahut olmuş olanlar bakışlarımı daha çok sabitlememi sağlıyor. Ben sabitim zaten oturduğum bu koltuk her daim burda, ben her daim üstünde.  Hep aynı düşü görmek için sürekli uyumayı istemek gibi bir şey değildi, hep aynı yanılsama bütün Duvarı kapladı durdu yetmişiki saat boyunca.

Belirsizlik sardı her yanı, havada asılı duran bu toz hangi kum fırtınasından yadigar acaba. Kendimi mi denetleyemiyorum rüyalarımı mı, örtüşemediğimiz açık kalan bir yanımız var.  Kapıların altını tutturuyorum  olası geçişleri engellemek için. Ben de kalakaldım kapının arkasında, pencereden içeri bir okyanus girmesini bekliyorum.

Sonunda geçmeyecek Zaman'ın gökten üç elma fırlatmasını istiyorum.

28 Eylül 2015 Pazartesi

Uyku

Içinde döne döne yattığım yatağın ucuna kadar geldim, ayaklarımı boşluğa çıkardım. Odayı kaplayan, derin derin soluk alan uykudan ben de kendime bir Parça almak istiyordum. Bugün buna metabolizmam mı uygun değil, fizyolojim mi karışık, kimyam mı bozuk bilmiyorum ama ahenkli soluklar alan, diyaframını uykuyla doldurup uykuyu odaya salan uyku bana yanaşmadı. Nefesi ensemde kendisi benden çok uzaktaydı.

Uykuyu beklemekten hoşlanmıyorum, ama o avına acı çektirmekten hoşlanan bir avcı gibi davranmaktan hoşlanıyor. Beklemeye durdum,  belki geçikmeli tren gibi göz kapaklarıma sonra uğrayacak belki de hiç gelmeyecek olanı. geçmesi beklenen Zaman'ın ağır ağır ilerlemesi gibi bütün boşlukları dolduran ama benim içime sığamayan uykunun da ağır ağır bedenime yayılmasını bekledim, hiç olmazsa parmak uçlarımdan yanaşsa diye düşündüm. Ben ne kadar istekli olduysam uykuya sahipolmak hususunda o, o kadar çok kaçtı benden. Bütün boşlukları doldurdu soluğuyla gece boyunca benim yanıma yanaşmadı.

Uykuya çoğu zaman anlam veremiyorum, gelişleri gidişleri med-cezir gibi, bekleyen kıyıyı her halukârda yoruyor.

23 Eylül 2015 Çarşamba

tralalla

Herkese yalan söylüyorum. Bütünlüklü bir şey olsun istiyorum ama yalanın, fakat olmuyor. Hep hikayenin başkaca bir kısmını uydurmam gerekiyor, kimseye aynı şeyi söyleyemiyorum. Herkes hikayede farklı bir noktayı merak ediyor, ben de yalan söylemek zorunda kalıyorum.

Uydurma şeyler bunlar,  ben yaşanmış gibi anlatıyorum, beriki birileri yaşamış gibi mi dinliyor bazan tam çıkaramıyorum. Ben onların yüzüne çok da bakmamaya çalışıyorum, ufukta bir yerlerde hadise cereyan ediyormuş gibi gözümü sürekli ötelerde gezdirerek anlatıyorum. Onlar hep yüzüme bakıyorlar, bakışımı yakalamak istercesine.

Ben susunca kimse konuşmuyor, o meraklı bakışların hepsine bir dinginlik çöküyor bu sefer onların  gözleri ötelerde dolaşmaya başlıyor.

Sessizce oturduğum iskemleyi arkaya itip yerimden kalkıyorum. Tralalla tralalla tralalla diye ıslık çalarak sokağın köşesini denize doğru dönüyorum.

22 Eylül 2015 Salı

fotograf

 Anımsamaya çalışıyorum. Toprağın içini karıştırıyorum, buraya bir çekirdek saklamıştım. Üzerinde iyice gezinip,  eşilmiş eşelenmiş bir alan olduğu belli olmasın diye bir de üstüne oturmuştum, toprağın.

Şimdi ayaklarımı düzene sokmaya çalışıyorum, ellerim sürekli saçlarımı karıştırıyor, diplerini kaşıyor. Ellerimi de düzene sokmam lazım. Ay yarım haliyle sanki tutulmuş gibi kendini koyultmuş rengini koyultmuş geceyi koyultmuş, ormanı büyütmüş, içinde beni kaybetmiş.

Ben hep sokağın gölgeli tarafından yürürdüm, ormana hep güneyden girerdim. Yamacın etrafını şöyle bir dolaşır, tarihi yarımadaya karşı otururdum. Eski bir şehirde yaşıyorsan sokaklara dikkat edersin, etrafta ne var ne yok anlamaya çalışırsın, şehir güzelse gökyüzüne bakmayı ihmal etmezsin. Güzelliği tamamlayacak hep daha bir şey ararsın. Hiçbir şey asla tam olmaz, hele her şey tamamken asla tam olmaz.

Dünyayı sıktım acısı çıksın diye, acıyı toprağa hiç damlatmadım. Bir daha yeşermesin istedim. Rengimi değiştirdim, kimse beni tanımasın istedim. Sanki çok ahbabım varmış da ben onlardan kaçıyormuşum gibi değil. Kimse beni tanımasın diye bir şey istemenin en manidar kısmı kimse beni anlamasındır aslında bu da kimse benimle aynı dili konuşmasın, ya da ben kimseyle aynı dili konuşmayayım ya da ben hiç konuşmayayım ya da ben hep konuşayım kimse neden bahsettiğimi anlamasın yine. Yalnızca bahis kalsın, bahis olsun. Bir puan yükselelim.

Bozkıra kaçtım, bir sarı yamacın karşısına geçip oturayım diye. Yol kaybolsun, uç kaybolsun.




17 Eylül 2015 Perşembe

Yapı

kendime tek kelimelik başlıklar icat ediyorum. Tek kullanımlık kullan at ürünlerinden farklı tabi. Bunlar benim kelimlerim. Kimi zaman bir kelime için cümleler kuruyorum, bazan de aynı şeyi fotograf için yapıyorum. Aradığım kelimeyi bulamadığım da oluyor bazan bulduğum kelimenin anlamını bilmediğim de. Anlamını bilmeden kelimeleri ardı ardına dizdiğimiz de vuku bulmuştur.

Bir bütüne bakıp kendimizi bir yere koymaya çalışmak, bir yere yerleştirmeyi istemek, bunun çabası içerisine girmek. Anlamsız halimizi anlamlı bir bütün içerisinde konumlandırarak anlamlı bir hal alacağımızı varsaymak. Yoksayılmaktan kurtulmak.

Anlamlı katmanlarda yahut anlam kattığımız sokaklarda kendimize başımızı sokacak bir yer aranmak, yıkık dökük eski köşkler, tavandan sarkan bir tahta, kapısı bacası kırık, duvarları yıkılmış her yanını otlar kaplamış bir köşk.

Bir yapı oluşturmaya çabalamak, bir şeyi inşaa etmek, kendimin üzerine bir şey ekleyemiyorum. Anımsayarak ilerliyorum. Uzak diyarlardan bir uğultu.

13 Eylül 2015 Pazar

Disk

vücudumun ortasındaki disk, dönmüyor. Ben de hareket edemiyorum. Merkez noktam kaydı dengem bozuldu, ağır bir kütle geldi çöreklendi belime. Bir koltuğa oturmak benim için güç bir iş haline geldi ama koltuktan kalkmak imkansız bir uğraş. Uykumda bağırmak zorunda kaldım, alttarafı solumdan sağıma doğru dönecektim, mümkün olmadı. Bir ahhh sesi çıkarırken buldum kendimi ve uyandım.

Ne zaman bel ağrısıyla yatsam, sabaha normal,eskisi gibi kalkabilecek miyim acaba düşüncesiyle uyumaya çalışırdım. Ama bu gecenin ortasında rahat vermeyen dişlinin arasına sokulmuş demir çubuğun geçit vermeyen sertliği, kıpırdadıkça canımı acıtan işkence aletine dönüşmesi beni bir daha eskisi gibi hareket edemeyeceğim duygusuna inandırmaya çalışması ruhumu daralttı.

Halbuki hep geniş geniş olalım istiyorum, hareket kabiliyetimizin önünde bir engel olmasın oturduğumuz koltuktan kalkadabilelim istiyorum.

9 Eylül 2015 Çarşamba

ahhh

Hayat hikayesini her okuyuşumda gözlerim doluyor
Bir ustura beni ikiye ayırıyor
Neden Tanrım diye soruyorum
Daha kalamaz mıydı
Karanlık avlulara bakan rutubetli mutfakların buharında neden her şey kayboluyor

Pencereye çiçek çizdim
Gemi çizdim kıyısız limanlara
Katladım kağıtları yan yana dizdim hepsini
Aktı geçti hepsi, kurudu gitti

Arka avluda kedi biriktirdim
Gözünden içeri girip karnında uyudum
Kimse beni bulmasın diye doğumuma yattım uydum
Belki tekrarlar hayat yeniden çıkarır ışığa

Ben burda mutluyum tanrım
Yollara sürme beni
Bırak bu baharatlarla burda kalayım
Sabahları biber yiyip akşamları tarçın kokusuyla dalayım uzakların görüntüsüne
Bu dağ başları bu köyler böyle sessiz kalmasın
Böyle sessiz durmasın bu deniz

Başımıza taş dikip kurutmasınlar bizi

8 Eylül 2015 Salı

Adımlar

Gitmedim daha. Oturuyorum deri koltuğun yapış yapış saran, her harekette ses çıkaran ıslaklığında. Pencereler hep açık, içerideki sessizlikle yer değiştirsin diye gökyüzü.

Odayı adımlıyorum, sonra oturuyorum, tekrar odayı adımlıyorum sonra tekrar oturuyorum. Tekrar tekrar yapıyorum her şeyi sonra büyük resmin önünde duruyorum. Resmin içinde kendimi görmeye çabalıyorum. Sadece tavandan bakan boş gözler görüyorum, odanın neresine gidersem gideyim peşimi bırakmayan gözler. Bir kaşıkla mı gelmişti bu gözler, ne zaman çıkmışlardı yerinden, tavanıma yapışık neyi bekliyorlar.

Ben de beklemedeyim, bu duvarların arasında, arkasında, elimdeki bu boya kutusunu sallayıp boşlukta, kapağa çarpan metal bir sesle kendime geliyorum, duvara püskürüyorum olanca sesimle, renkler üzerime dökülüyor.

Odayı seyrediyorum kendi rengimde, bu duvardan o duvar beş adım. Duvardan kapı bilinmiyor, pencerenin yüksekliği için bahisleri açabilirim.


6 Eylül 2015 Pazar

Ahıd

Kendi ahıdımı mı tutuyorum. Bir ah'ım mı kalmıştı içimde tutulacak yoksa. Halbuki neyi tutsam elimden kayar, yüreğimi parçalar.

Bataklık kabarıyor, içine bir şeyler ekledi herhalde. Kabaran gözlerinden neler geçiyor kimbilir. Kelimeler. Çoğu zaman duymuyorum, yalnızca benzetmeye çalışıyorum sesi. Ben de çoğu zaman benzetmeye çalışıyorum ağzımdan dökülecekleri. Asıllar geride kalıyor. Ardı hep dolu kelimelerin, bir yığının üzerinde oturuyorlar, zamanın tanrısından sual etmek istercesine birikiyorlar.

Kelimeler. Rüzgarla yarışsalar halbuki, en yüksekten en aşağıya inseler, sonra tekrar yukarıya çıksalar, dokundukları her şeyde bir iz kalsa. Yolun yarısında duralamasalar vazgeçseler kederden bir mağaranın ağzını kendilerine yurt bilmeseler. Karanlıkta dökülseler boşluğa, bir daha hiç birikmeseler.




Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...