19 Mayıs 2015 Salı

Renk

çok renkli hayatımızın siyah beyaz günlerine mi geldik, nedir bu sessizlik. Renkli bir ırmak gibi çağlar nereye akacağımızı bilemezdik halbuki, yatağını bulamamış suyun çağıl çağıl dökülmesi misali ordan oraya rüzgarla savrulur, nereye konacağını bilemeyen bir damla gibi pat diye boşluğa düşerdik.

Nicedir yalnızca bir boşluğu duyumsuyorum. Hep bir kayanın üzerinden yahut büyükçe bir taş kütlesinin üstünden düşüyorum. istemsizce ayaklarım beni sürüklüyor, kollarım yanıma düşüyor, belli belirsiz bir sıcaklık akıyor ayaklarıma doğru. Bir görüntüyü tutmaya çalışıyor gözlerim zihnimde, herşey ne kadar da yamuk.


Bazan çıkardığımız gürültüden kendimiz korkar , etrafa verdiğimiz desibeli yüksek titreşimin halkalarına bakardık. İçre bir şey miydi bu kadar sanki kendisi, biz böyle halka halka iç içe geçen daireler oluşturdukça içten dışa doğru mu yoksa dıştan içe doğru mu çekildiğimizi bilmeden düşerdik.

12 Mayıs 2015 Salı

Kaçış

Zehrimden kaçıyorum. Şehrin altında dolaşıyorum, bazan de çatılarda geziyorum. İnsan kıpırtısından, insan görüntüsünden uzakta kalmaya çalışıyorum.

Bir parça hoş kokunun üzerine zehrimi sıkıyorlar, kapanımı kuruyorlar. Sınırlı bir alanda yaşıyorum, uzaklara gidemem, dönüş için yolumu bulamam çünkü. Gerçi  gidince arkamda dönmek isteyeceğim bir yer bırakıp bırakmayacağımdan çok da emin değilim.

Bir evin, bir odanın sınırlarında dolaşmak, dolap arkalarına saklanarak yaşamak, ışıksız rutubetli duvarların diplerini mesken tutmak sonra, günışığının kokusunu duyumsamadan. Duvar köşelerine çöken zamanın kokusu, arkamdan kovalayanlardan biri de o. Ama gidemiyorum saklandığım karelerin içinde çivilere tutunmuş ipler gibi ağlar örüyorum, görünmez ağlar, görünür olup boynuma dolanıyorlar.

Burdayım işte bu odanın içinde, yorganımın üstünde bağdaş kurmuş ilk düğümsüzlüğü bekliyorum.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...