23 Aralık 2017 Cumartesi

Göç

Dolaşıyor hayaletim
Güneşli sokaklarda
Kalabalık akşamüstlerinde
Kıyıları saran köpüklerde
Ufuk çizgisinin altında

Alışır alışmaz dünyanın tortusuna
İçimden bir şimşek çıkıyor
Zamanın kıyısında bunca durmak yeter
Deniz mırıldanıyor şarkısını derinlerden
Her daim "bir dalga bin ölüm"






16 Aralık 2017 Cumartesi

Yıldız

Bir meteor yağmuru sanki
Güneş erkenden kayboldu
Bulutlar da çekti gitti
Geceyi bekliyoruz
Bir Ay'ın ardından görünecekleri

Kim kaldıracak örtüsünü göğün,
Geceye küsen yıldızlar uykusuz
Bir zaman mı devşirecekler güneşten
Patikalar karanlıkta kaybolurken



14 Ekim 2017 Cumartesi

Çatı

Herkesin gittiğini gördüm
Dağın eteğine kavuştu gün

Yakama çiçek taktım dolaşıyorum
Yağmurun peşisıra

Ceplerimi boşuna yokladım
Eksilen günler ve geceler boyu

Çatıların içinden geçiyor rüzgar
Kiremitleri savurarak

Ne olur bir şey kalmasın artık
Gökyüzünden dökülmedik







13 Ekim 2017 Cuma

Değer

Yıldan yıla azalan bir şeyler var, yaşamak büyük bir acı veriyor bize. Korkarım yaşamak, birarada olmak bizi daha çok kendimizden ve diğerlerinden uzaklaştırıyor.

Gönül yaylarımız mı gevşiyor, diğerlerimize olan umudumuz mu tükeniyor. Neyi azaltıyorduk, bu kefeler bir şey tartmıyor artık. Her şeydeki anlam vesair çoktan bozuldu.

Bir çaba buldum boş boşuna dururken, kendimi sibirya'ya göndereceğim ya da Kamçatka'ya, büyükçe bir ıssızın ortasına. Kendi sürgününde bir hayat başka türlü nasıl yaşanır.



11 Ekim 2017 Çarşamba

balık

Üç sıra taş dizdim
Bütün olacakların üstüne
Sözlerimi tutamıyorum
Kıyılardan uzaklaştıkça

İçimde bir balık var sanki
Nefes aldıkça ciğerime batıyor
Arası açılıyor kelimelerin
Denizaşırı bir yolculuk
Kıtalar ayrıldıkça kendini çoğaltıyor

Tekrarlanıyor söz dizimleri
Gözlerimin önüne dökülüyor
Dünden kalanlar
Nergisler nilüferler
Ortasından ayrılıyorum hayatın

Önce ben terk ettim salonu
Bütün kuşlar aynı anda havalandı
Uzun bir geceyi yürüdüm
Fırtına her yanı tuttu.

3 Ekim 2017 Salı

fikri saadet

Kalın rehavet örtüsünü kaldırıp atmanın vakti geldi. Uzunca bir zamandır bekleyiş halindeydim, toprağın altını kendilerine yurt bellemişler gibi. Bu bekleyiş bir hayra dönüşür mü onu da yine bekleyip göreceğiz.

Durmanın bekleyip görmenin köşe taşıyım diyeceğim fakat aklıma köşe başlarını tutan insanlar gelince  bu düşüncemden vazgeçiyorum, öylesine alelade bozkırın ortasında durmayı beklemeyi yeğ tutarım kendime. Hatta kırlık yerlerde bir dağın eteğinde bir vadinin tabanında bir nehrin yatağında bir tarlanın kenarında  dört yanım açık tepemde gökyüzü varken durmak yüreğime daha iyi gelir.

Günleri ayları kovaladım, kafamdaki düşünceleri sıraya sokmaya elemeye yok etmeye çabaladım, yapılması gerekenler elzem olanlar onlar illaki kalacak oluşları bana bağlı değil, ama benim yapmak istediklerim belli bir sürece ihtiyaç duyanlar şimdi değil sonra diyebileceklerim ya da ne yapayım bu da diğer olmayacak düşler düşünceler arasında kendine yer bulsun olanlar onlar bir unutuşun içine düştüler ne yazık ki.

Ben de şimdi yeni öğrenim takviminin bana sunduğu parçalanmış zaman dilimleri arasında yapılması elzem olan fikri mecburileri yerine getireceğim.


26 Mart 2017 Pazar

sağanak

Bir sağanakla uyanıyorum
Rüzgar geçiyor içimden
Tadını unuttuğum sesin
Boşlukta sallanıyor yalın ayak

Dünyanın karanlık yerlerine kaçıyorum
Kimsesiz limanlardan gemilere biniyorum
Yıldızlar sürükleyecek beni
Taa oraya, gökyüzüne bakıp bakıp
Kendine yurt edinememişlerin yanına

Ellerim kanıyor bir gülün solan ömründe
Tekrar tekrar uyanıyorum
Hayata sığmayacak başlangıçlar
Zamanın dize gelmez çocukları
Hep ölümü tekrarlıyor halbuki

Fırtınanın kasnağından
Bir yaşam sökülüyor
Gökyüzünü alaşağı etmiş şimşekler

Bir şey gözlerimi ele geçiyor
Sislerle kaplı bu şehirde
Yalnızca bir ses bekliyorum
Tepelere tırmanan göğe kavuşan bir ses
Unuttuğum bir şeyi fısıldayacak bana

Ellerini ne zaman hatırlasam
Bir perde kendine doğru çekilir

Tanrıların hiç olur demediği
Bir hayal sürükleniyor ardımdan
Ayak izlerime denk
İzlerini her yerde karşılıyorum.
















16 Mart 2017 Perşembe

yaprak

Tarihi çok iyi hatırlıyorum. Bir poşet dolusu yaprağı bir kutuya koydum tekrar doğaya dönecekleri zamana kadar benimle kaldılar. Çoğu zaman karanlık ve soğuk olan odada.

Herkes hayatı yakalamak konusunda acele ederken, yokuş yukarı oturup çıkmaya engel donmuş bir zamanın içinde durmaya zar zor cesaret edebiliyordum. Korkaktım hep. Hep çok cesur görünmenin korkaklığını gizli bir ben gibi derimin altında tutuyordum.

Yer yer hangi yerde olacağı bilinmez ortaya çıkıyordu korkaklığım. Tik tak korkuyu büyütüyordu. Bacağıma bir çengel saplanıyordu, kıpırtısız bu rüyanın nerden geldiğini kestiremiyordum. Yaşamın sorgusu, ölmüş zaman dilimlerini biriktiyor, yedeğinde bir hayat ancak bir nefesle mümkün olabiliyor. Ama yalnızdım, etrafımda benden başka benimle beraber nefes alan yoktu.

7 Mart 2017 Salı

Kronos

Tekrarlarla beraber
Zamanı büyütüyorum
Gözlerim bir şeyleri saklıyor
Hep bir çocuk hevesliliğinde
İçim

Müptelası olduğum sokaklar
Başka bir dünyaya açılan pencereler
Önünü arkasını unuttuğum bir hikaye
Başka bir yolda ilerliyor

Sokakların akşam alacasında
Sarı ışıklar karanlığı bastırıyor
İnceden duyulan klakson
Eve gitme telaşları

Hep umulur bir köşenin yamacında
Bir masanın arkası dönük iskemlesinde
Bir kalbin yorgun bir elin altında atışında

Anlaşılır bir acemilik
Parmakların arasında


27 Şubat 2017 Pazartesi

Ağrı

Hava bozdu. Dünden geriye bir şey kalmadı. Kitapları açık bırakıp yerimi değiştiriyorum sürekli, hazırladığım ada çayını içmeyi de unutmuşum.

Bir okyanusun ortasındaki adaların isimlerine bakıyorum bir avrupadaki şehirlerin denize olan uzaklıklarını hesaplamaya çalışıyorum.

Asıl çabam sırtımdaki acıyı unutmak, içerden tedavi etmeye çalışıyorum ada çayındaki etkin maddeye güvenerek.

Her şey gelip aynı hiç'e dayanıyor. Ne yapsan olmuyor.


23 Şubat 2017 Perşembe

İstasyon

tren ne zaman hareket edecek bilmiyorum. Bekledikçe dudağımın kenarındaki uçuk büyüyor sanki. Bekledikçe her şey ağırlaşıyor da. Ben ağırlaşıyorum. Bilmediğim, farketmediğim bir yük sırtıma konmuş gibi. Ayaklarım yere daha çok basınç uyguluyor, gözlerim rayları her an yerinden oynatabilir sanki. Bir düdük sesi bekliyorum, sonra trenin tekerleklerinin üzerinde bir alçalıp bir yükselerek tekerleklere ritmi veren o demir parçasının sesini duymak ve hareketi hissetmek.

Müthiş bir şey, raylarda bazen bir caz kopuyor.

Uzaklara bakmayı seviyorum, tepelere doğru engebeli araziyi, kıvrımları, renk değişikliklerini takip etmeyi. Tepelerden aşağıya bakmayı da seviyorum, azalan ışığı kaybolan renkleri. Karanlığın çökmesiyle büyüyen belirsizlik, sadece ses olma çabası.

Belki bir iki yıldız.

 Rayların temasından fışkıran tiz çığlık, uykuyu bölüp bilincin altına giden yolları kesiyor.  Ayırdına varamıyorum camlara çarpan ağaç dallarının uykusuzluğunun benim  uykusuzluğum üzerine etkisine. Sarsıla sarsıla arkamda bırakıyorum görüntüleri, zamanın masasından bir nefes daha uzaklaşıyorum.




21 Şubat 2017 Salı

toprak

Güneşte bekletiyorum
Biraz daha uzun bakabilmek için
Hafiflemiş görüntüsüne
Acıyı toprağa vermek lazım

Sakin bir at sırtındayım
Rüyamda
Kokusunu hiç unutmadığım
Bir şeyler oluyor
Ayaklarımın altında

Rüzgarı çiğniyorum
Nefesimi tutuyorum
Kaybolmuyor görüntü
Azalmıyor sırtımdaki acı

Sağrısında kuzguni siyah
Varolmayan ülkeye sürükleniyor
Anlaşılmayan gök
Toprağa dökülüyor

Toprağın kokusu
Havadaki acıyı topluyor
Herkesin omzundan dökülüyor
Elden ele uzanan acı




4 Şubat 2017 Cumartesi

Tel dolap

Tel dolapta saklıyorum, ortalarda bırakamadıklarımı. Ben dahil kimse görmüyor onları artık, yeraltına çekilmiş yasal olmayan bir durumları var. Zamanın kırılganlığı, asimetrik yapısı  bir toz tabakası olarak çöküyor üzerlerine. Ortalarda olmama hali, gelişi güzel boşluğa çizilmiş bir resim gibi, kimse bakmıyor yahut ilgilenmiyor boşluğun büyüsü ile.

Akerdeon sesiyle doluyor her yer , zaman aralanıyor sanki bu sesle. Çarpık bacaklı çirkin çocuklar şarkı söylüyor meydanın en geniş noktasında, susturamıyorum. Güneşli odaların geniş pencerelerinde zaman çözülüyor.

Bir parçayı daha sürüklüyorum kendimle, tel dolaba. Dağılan nesnelerin parçaları yansıyor duvarıma.




27 Ocak 2017 Cuma

Çatı

Kuşlar çatıda oyun oynuyor,
bir taşı bir uçtan diğer uca sürüklüyorlar
Kanatlarının eteklerinde bir dünya kuruyorlar sanki
yokluğuna dayanılmayacak bir taşın ağırlığı sürükleniyor
geniş kanatların eteklerinde

Zamanı değişen dünya'nın mevsimsizliğinde
göçmenliklerinden vazgeçmiş gibiler
Daimi bir gök sürgün bir hayat

Bir hayalin benzersizliği
Rüzgarında dağılan taşlar
Kimsenin uçmadığı bir gök
Yeşermeyen bahar

Sığınacak bir çatı
Tepesinde uçuşan bulutlar
Yıldızsız, koyu bir karanlık
İnce bir ışık hüzmesi, halbuki
Geniş kanatların eteklerinde.













1 Ocak 2017 Pazar

Moher

ıslıklı bir ses
Soğuk sert şehrin
Duvarlarına değiyor

Cömert davranıyor
bugün rüzgar
Taşıdığı öfke
Kuzeyin bozkırından

Tetikte bekleyen parmaklar
İnce bir buz tabakasının
Çıtırtısında
Sarsılıyor

Herkes duvarların içinde
Sesin öfkesinden
Taşa benzemeye çalışarak
Duruyor

Vakitsiz bir söylence
Belki bu
Uğradığı yerin
Heyecanı çoktan yitmiş

Ormanın yazgısı
İnsanın yazgısına eş
Bir yolun kıyısında
Bekler






Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...