23 Şubat 2017 Perşembe

İstasyon

tren ne zaman hareket edecek bilmiyorum. Bekledikçe dudağımın kenarındaki uçuk büyüyor sanki. Bekledikçe her şey ağırlaşıyor da. Ben ağırlaşıyorum. Bilmediğim, farketmediğim bir yük sırtıma konmuş gibi. Ayaklarım yere daha çok basınç uyguluyor, gözlerim rayları her an yerinden oynatabilir sanki. Bir düdük sesi bekliyorum, sonra trenin tekerleklerinin üzerinde bir alçalıp bir yükselerek tekerleklere ritmi veren o demir parçasının sesini duymak ve hareketi hissetmek.

Müthiş bir şey, raylarda bazen bir caz kopuyor.

Uzaklara bakmayı seviyorum, tepelere doğru engebeli araziyi, kıvrımları, renk değişikliklerini takip etmeyi. Tepelerden aşağıya bakmayı da seviyorum, azalan ışığı kaybolan renkleri. Karanlığın çökmesiyle büyüyen belirsizlik, sadece ses olma çabası.

Belki bir iki yıldız.

 Rayların temasından fışkıran tiz çığlık, uykuyu bölüp bilincin altına giden yolları kesiyor.  Ayırdına varamıyorum camlara çarpan ağaç dallarının uykusuzluğunun benim  uykusuzluğum üzerine etkisine. Sarsıla sarsıla arkamda bırakıyorum görüntüleri, zamanın masasından bir nefes daha uzaklaşıyorum.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...