12 Temmuz 2016 Salı

Nejat

 Nejat İşler, sevdiğimiz yaptığı her işle de taktir ettiğimiz muhterem bir kişidir. Zaman zaman çeşitli dergilerde yayınlanan yazılarında ve kendisi ile yapılan söyleşilerinde  hayatı nasıl algıladığı yahut hayatı nasıl düşündüğünü oldukça samimi bir şekilde dile getirmiştir. Oynamış olduğu filmler ve dizilerle de zaten biz kendisinin hayata bakışını ve bu ne menem dünyayı kuyunun içinden güçlükle de olsa çıkartmamız gerektiğini söylüyor.

Nejat, aforizmalar dünyasında kendisine neden bu kadar cümlenin atfedildiğini belki burdan da çıkarabilir aslında biz kendisini bilen ve bu bilişten kaynaklı bir duruşu olan insanları seviyoruz. Misal Piyasada çok fazla aforizması -yani kendisine ait olmayan anlamında söylüyorum elbette bunu-bir diğer yürekli  adam da Can Yücel'dir. Bunlar bir rastlantı olmasa gerek.

Gelelim Nejat'ın kitabına. Can Yayınların'dan çıkan kitabın adı Gerçek Hesap Bu!  Kitabın giriş bölümüyle aslında elinizdeki kitabın ne kadar değerli olduğunu anlayabilirsiniz. Kitabın telif geliri Gümüşlük Spor için.

Kitap bir insanın hayatındaki en kayda değer şeyle bir ismin etrafında dönen hikayeyle başlıyor. Çcocuklar kendilerine ait, farkında olmadıkları kendi hikayelerine bayılırlar. Ah birinin aklına gelse de tekrar anlatsa şu hikayeyi diyerekten düşüncelere bile dalabilirler.

Kitabı birinin yaşamının sır perdesini aralıyormuş gibi değil de, birinin hayatına tanıklık ediyormuş gibi okumalı bence. Yaşanılan ve de anlatılan hayat sizi hikayenin, hikayelerin bir anlamda tanığı olmaya çağırıyor. Bir yandan da kendinizi hem o yaşlardaki hem o yıllardaki halinizi hatırlamaya da davet ediyor. Tatlı acı hayatın, memeleket gereçekliğinin, hayat gailesinin yansımalarını da bir yaşamın ufkunu süsleyen çeşitliliği de kitabın sayfalarını hızla çevirirken, kendinizi biraz karışmış da bularak takip edebilirsiniz

Kitap'ta da bölümlerin önüne konulmuş bir iki aforizma örneğini de yazmadan geçemeyeceğim.

" Gerçekten istediğim şeyleri yapmak, gerçekten istediğim yerde, gerçekten istediklerimle zamanımı değerlendirmek. Tek istediğim ve halihazırda yaptığım şey bu."

"Atının çatladığı yere evini yap, dinlen. Kalmak istiyorsan kal, gitmek istiyorsan yeni bir at al ve  bu böyle devam etsin. Gitmek istediğin kadar. "

10 Temmuz 2016 Pazar

Witgenstein jr

wittgenstein jr. Eğer bir kitabın üstünde bir filozofun ismi yazıyorsa ve şayet kitap bir kurguysa çoğunluk ne düşünürse düşünsün kitabın yazarının kim olduğu ile ilgilenmemiz her şeyden evladır.

"Dilimin sınırları, dünyamın sınırlarını belirler."

Lars İyer, ingiltere'de Newcastle Üniversitesinde Felsefe bölümünde akademisyen. Yazarın daha evvel yine Kolektif Kitap'tan yayınlanan bir de üçlemesi mevcut. Hayli ilginç ve mizahi bir dille yazılmış olan üçleme Dogma, Kuşku ve Göç isimlerini taşıyor. Düşünme'yi daha doğrusu düşünebilmeyi konu alan kitapların başlıklarndan da anlaşılabileceği gibi düşünmek ve çözüm üretmek bir dilin mümkünlüğü ile zihnimize zuhur eder.

Cambridge Üniversitesinin koridorlarında dolaşıyoruz on iki felsfefe öğrencisi ile beraber. Daha doğrusu derse devam etmek isteyen on iki öğrenci ile beraber. Bu on iki kutsal öğrencinin görevi dersi tamamlamak. Tabiki durumları baştaki şeklinden farklı olarak bitecek.

On iki öğrencinin tek ortak noktası mantık dersini fizksel olarak benzemese de tavırlarıyla ve düşünme biçimiyle Wittgenstein'e benzettikleri hocalarından bu dersi almakta kararlı olmak. Bu on iki adam aynı zamanda hiç bir surette de birbirine benzememektedir, bu da kurgunun en güzel kısmı aynı zamanda. Aileleri, gelenekleri, geçmişleri, hayata bakış açıları da buna dahil. Hatta kitapta tek yumurta ikizi olan Kirwin kardeşler bile hiç bir konuda aynı fikirde değiller.

Düşünüyorum düşünüyorum ve bir şey çıkmıyor. Bütün önermeleri, her şeyi ayrıştırıyorum birleştiriyorum olmuyor. Düşünmenin etken maddesi yürümek, Cambridge'in etrafında saatlerce sürecek, sayısız yürüyüşler yapıyorum, bir öz bulabilmek için. Saf düşünceye ulaşabilmek için. Kendimizi bir filozofun yerine koymasak da olageldiği üzere roman kahramanın bakışından, düşünüşünden kendimizi soyutlamamız da pek mümkün olmuyor.

" Tanrı kavramı had safhada sefalet, azap ve tereddüttün ifadesi için kullanılır, diyor. İşin aslı, din sadece sefiller içindir. Bu yüzden, sefalet hakkında bir fikri olmayan bizler din hakkında da fikir sahibi değiliz. Ve yine bu yüzden, kendimizi asla sefil hissetmeyen bizler felsefe hakkında da fikir sahibi olamıyoruz."

"Sessizliği. Bizi en derin gölün en dibine çekmek istiyor. Oysa biz boğulmak istemiyoruz. Boğulmak için çok genciz. "

Hayata başlayacak öğrenciler için bir nevi köprüden önce son çıkış, sonrası dönen bir tekerlekte yuvarlanma hali zaten, biliyorsun. Gerçekliğin kapıları.



Ludwig Wittgenstein'ın Tractatus Logıco-Philosophicus ve Felsefi Soruşturmalar adlı kitapları Metis Yayınları tarıfından yayımlanmıştır. Yan Değiniler adlı kitabı Oruç Aruoba Altıkırkbeş yayinevi için hazırladı ama kitabın nicedir baskısı yok.

4 Temmuz 2016 Pazartesi

Tuz

Sırtımda bir melek taşıyorum. Yaz geceleri gibi sıcak kış geceleri gibi uzun bir geçmişimiz var. Bugünlerde hava kararmıyor, laciverdi bir gök yok. Geceye asılı kalmış belli belirsiz bulutlar, kendini koyultmamış mavinin içinde.

deniz tuzu biriktiriyorum kendimde. Kıyıda her duruşumda, soluduğum her nefeste biriktiyorum, içime çeke çeke dolduramadığım iyot kokusunu özlüyorum sanki devamlı. Karıncalar masama kadar çıkmış, sabah su içtiğim bardağın içinde de vardı bir tane.

Bir gül uzanıyor sanki yılların belirsizleştirdiği görüntülerin içinden. Parmaklıkların ayırdığı kıyının orda hareket edecek vapura, iskeleye bakarken bir el uzanmıştı. Saçlarımı toplamaya çalıştım, rüzgar en çok saçlarımı karıştırıyor. Saçımın içine saç karıştıyor. Benim aklım en çok karşı kaldırıma takılıyor.

Örümceklere dokunmuyorum, sinekleri kovalamıyorum, karıncalar her yerde zaten. Aklımı yola salıyorum çoğun kaldırıma bırakıyorum, kimse dökülenleri toplamıyor. Kimse önüne bakmıyor, bilinmez ufuklarda bakışlar gözlüklerin arkasında.

Sokağı çıktım, köşeyi döndüm sonra sessizce, burna doğru yürüyüşümü hızlandırdım. Deniz kokusu, görünütüsü, sesi. Bir tek ben mi saatlerin unuttuğu.


2 Temmuz 2016 Cumartesi

Berlin

Rüyamda Berlin'deydim. Niyeyse sabah uyanınca rüyamda Berlin'de olmuş olmama şaşırmadım. Yaşamak için Avrupa'nın en ideal şehirlerinden biri. Kocaman ve düzenli bir şehirde çok az insan yaşıyor, insan haksızlık bu diye düşünebilir tabi ilk başta. Sonra ağır çekimde düşünmeye başlayınca yani yooo hiç haksızlık filan yok ortada diyorsun, ülke sahasına yayılmış bir nüfus ve gelişmiş sanayi tüm sorulardan kurtarıyor insanı.

Yaşatılan buhran beni yaşadığım şehirden de o şehrin bağlı olduğu ülkeden de koparalı çok oldu. En son okuduğum 'Emine ' Sevgi Özdamar kitabı olan Tuhaf Yıldızlar Dünyaya Bakıyorlar  Gözlerini Kırpmadan adlı kitabın da etkisi olmuş olabilir bu rüyada diye düşünüyorum, gerçi bir ay kadar önce okumuştum ama bilincimin altına atıvermişim bir gün Berlin'de yaşama isteğini.

Kitapta doğu-batı arasındaki geçiş istasyonu Friedrich Straze'den Unter Den Linden caddesinden Alexander Platz meydanından sıklıkla söz ediliyor dolayısıyla yazarına bağlı bir okur olarak ben de her defasında Emine Sevgi ile beraber pasaportumu gösterdim durdum kontrol memurlarına. Gezginci bir okur olarak rüyalarımda şehir şehir dolaşmanın kendim dışında kimseye bir sıkıntı yaşatacağını düşünmüyorum. Bendeki sıkıntı malum 'rüyaymış' kelimisiyle başlıyor.

Ama hal buyken Emine Sevgi Özdamar'ın diğer kitaplarının en azndan isimlerini söylemeden geçemeyeceğim, insanların hikaye anlatma yeteneği varsa anlattığı ne olursa olsun hem okunur hem dinlenir kavlinden bir insan kendisi. Masalsı bir dil demiyeceğim, masal ülkesi ancak kafi gelir bu duruma.  İlk kitap olarak 'Hayat Bir Kervansaray' diyebiliriz bunu söylerken de şayet birtakım listelere de itibar ediyorsanız kitap okunması elzem olan kitaplar listesindedir bilginize. İkinci kitabımız aynı zamanda devam kitabı da olabilecek 'Haliçli Köprü' dür sonra Ece Ayhan ile olan dostluğunun ve Ece Ayhan ile olan mektuplarının da içinde olduğu 'Kendi Kendinin Terzisi Bir Kambur' adlı kitabı okuyabilir ordan da 'Aynadaki Avlu' ya geçebilirsiniz, 'Annedili' adlı kitabını da unutmazsanız sevinirim.




Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...