15 Eylül 2022 Perşembe

İran Günlerinde

İran, kapı komşumuz olsa da çok davetkar bir ülke görünümü sunmuyor kimseye. Hele çocukluğu benim gibi seksenli yıllara denk gelenler için kâbus bile olabilir. İran benim için tam olarak bir kabustu diyebilirim, parmağını sallayan korkutucu bir yüz hatırlıyorum.

Her ne kadar yaşadığım çağ olumsuz ögeler içerse de zamanda şöyle bir geçmişe doğru gidince sayfaların arasından ihtişamlı uygarlıklar bize selam gönderiyor. Doğu'nun yer yer Batı'ya akınları  misilleme olarak da Batı'nın yer yer Doğu 'ya akınları. Yakılmış yıkılmış  şehirler ve harap olmuş insanlar. Tarihin tozlu sayfaları bize bu konuda epey bilgi sunuyor. Bir şehrin sokaklarında, parklarında ,açık alanlarında gezdikçe sanki bir parçamı, düşüncelerimin bir kısmını oralarda bırakmış gibi hissediyorum. Benden de bir şeyler belki bir daha göremiyeceğim bir şehrin havasında dolaşıyor. Neden olmasın.
İran; çarşıları,pazarları, ören yerleri, müzeleri, sarayları ve çölleri ile büyüleyici bir yer. 
Tahran'da gözlerimi açıyorum gece geldigim şehrin karanlık sokaklarından sonra sabah kuş cıvıltıları ile dolan şehrin sokağına adımımı atar atmaz temiz havayı içime çekip güzel bir İran seyahati gerçekleştireceğimi anladım.
 Büyük bir dinliginlik içinde şehrin yeşil olan kısmına doğru ilerliyoruz, karşımızda kocaman bir dağ sırası var. Şehir, kuzeyde yer alan dağın(Demavend) eteklerine kurulmuş. Bu bölge iklim olarak insanlara daha fazla yaşama imkanı sunuyor diyebilirim. Burda şehrin kalan bölgesine nispet ile serinleme imkanı da mevcut. Bölgede aynı zamanda Orta Doğu'nun en uzun caddesi olan Valiasr Caddesi ve bir mesire alanı da bulunmakta.Kaçar hanedanı zamanında yapılan ve sonrasında Şah'ın kullanmış olduğu Niavarand Sarayı da yer alıyor. Tahran'ın kuzeyi için varlıklı insanların yaşadığı zengin bir bölge diyebiliriz. Valiasr Caddesi, her iki yanı çınar ağaçları ile kaplı. Ağaçlar için kaldırımın dışında özel bir koridor yapılmış yoldan kaldırıma geçmek için de yer yer metal köprüler var. Alışık olduğumuz görüntünün dışına çıkmışlar ağaçlar kaldırımların içerisine hapsedilmemiş .

Kaçar hanedanlığı için özellikle bilgi paylaşımında bulunmam lazım. Safevi devleti yıkıldıktan sonra İran coğrafyasında kurulmuş Türk hanedanlarından biridir. Dünya için devrimler çağı olan 18. ve 19.  yüzyıllarda İran'da Kaçar hanedanlığı döneminde önemli değişimlerin yaşandığı görüyoruz. Avrupa mimarisi örnek alınarak yapılmış saraylar ve saray bahçeleri bunların en yegâneleri diyebilirim. Safevilerden devralmış oldukları mirasın üzerine yenilerini eklemişler. 

Tahran'da bulunan Gülistan sarayı 'na  ya da Şiraz 'da bulunan İrem Bağları 'na gittiğinizde modernleşmenin izlerini takip etmek mümkün oluyor. Tabi bu arada iki yapının da birbirinden güzel olduğunu söylemeliyim. Özellikle seremik desenleri insanın gözlerini okşuyor.

Şöyle de bir izlenimim var: şah'ı sevmiyoruz ama şahsız da yapamıyoruz. Naçizane diyelim fikrim budur.

5 Eylül 2020 Cumartesi

Yaz

Köprüde ay, sanki ilk karşılaşma 
çöküşten sonra ne olur her şeye
Yedi yedi ekledim bilinmeyenleri
Uzunca yolların sonunda

Ham bir yeni dünya, tadıyla 
Sokaklarda dolaştıran beni 
Bütün saatler çalışır 
Nehirler akarken



22 Haziran 2020 Pazartesi

Masa

Ellerim masanın altında
Taşıyamadığından değil masanın
Sevda ile sevgi arasında
Beceriksiz kaldığından

Halbuki çıkıverse
Işıldayan güne
Çiçeklerin kokusunu taşısa
Yıldızları gezdirse gözlerinde

Şehrin adından kurtulsa
Gemilere takılmasa gözleri
Söz gelimi
Kendine yeni bir isim verse


19 Haziran 2020 Cuma

2 Haziran 2020 Salı

döngü

Bir kıyının kıvrımında dünden kopup gelenleri birleştiriyorum
Hangi şey ayırıyor bir sonu sonsuzluktan

Unutan öfkelerimi saçma sebeplerle değiştiriyorum
Bir gün daha bekliyorum olacak olanı
Bir değişmezi sunarken hayat

Wadi Rum

"Bir kum tanesi bir çöldür ve  bir çöl bir kum tanesi ve şimdi tekrar sessizliğe gömülelim." Halil Cibran

Uçsuz bucaksızlığın ortasında sonsuzluk hissi uyandırıyor insanda bu görüntü. Ufuk çizgisi hiç hareket etmeden öylece bekliyor. Uzayan bitimsiz bir an gibi, bir rüzgar duyuluyor kumların arasında, her şeyi yerinden edecek kadar cevval. Sesi fırtınalı denizlerin kükreyişini anımsatıyor yer yer, yüzüme çarpanlar ise deniz tuzu yerine kum tanesi.

Akabe körfezini döndükten sonra çölün içinden geçen demir yolunu yanımıza aldık öyle devam ettik yeni bir rüyanın içine içine. Bizi karşılayacak görüntüleri tahmin edebiliyor olsak bile yaşayacağımız duyguların tarifini yapabilmek hala çok mümkün görünmüyor. Dışınızda sonsuz genişleyen kırmızı-turuncu kayalıklardan oluşmuş bir dünya içinizde kocaman ve genişleyen bir boşluk duygusu. Yutkunmakta zorluk çekeceğiniz bir an. Kaybolmuşluk duygusu.

25 Nisan 2020 Cumartesi

Petra 2


Yaklaşık 100 kilometre kare alanı kaplayan UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası listesine 1985 yılında dahil edilen Petra antik kenti insanı büyüleyen bir görünüme sahip. Kızılca bir vadinin içindesiniz kırmızı kırmızı yükselen kum taşından oluşan kayaların içine, üstüne neler neler nakşedilmemiş ki. Petra antik kentinde tiyatro, tapınak, ev gibi yapılar bu kırmızı kireç taşına oyularak yapılmış.El-Hazne ve Roma döneminde yapılan amfitiyatro ve manastır en bilinen yapılar.Belki de Orta Doğu' nun ilk tiyatrosnunu yapan Roma, bir daha koyu kırmızı bir tiyatroyu hiçbir yerde yapamamıştır herhalde. Öyle koyu bir kırmızı ki insana acayip bir enerji veriyor, taşın içerisinde yer alan halka halka renk geçişlerini de görebiliyorsunuz.


Kum taşından oluşan kaya bloklarına oyulmuş tek şey amfitiyatro ve El-Hazne değil elbet , tapınaklar, mezarlar ve rölyeflerden oluşan yapılar topluluğu söz konusu. Ve bunların hepsinin içinde bulunduğu vadinin kendisi de bir doğa harikası. Vadinin her yerini yürüyerek gezmek vadinin büyüklüğü düşünüldüğünde pek mümkün değil. Bazı turistler  El-Hazne'nin olduğu yere kadar faytonlarla gelip muhteşem kapıyı yeterince gördüklerine kâni olduktan sonra vadinin dere yatağını geçtikten sonraki kısmını yani yükselen dik kayalarla kaplı alanı eşek sırtında aşıyor.

 Asıl macera da aslında bu kayaların sırtında yapılan yolcuktu bence. Güneşin eğimini azaltmasıyla beraber kanyonun üst başından gelen sert rüzgar üstünüzden bütün tozu üfleyip sizi titretip öyle geçiyordu. Öğlen güneşine aldanıp vadiye girerken montlarımızı yanımıza almamıştık sırt çantamda iyiki orda bulunan bir çift eldiven ve bir peştemal sayesinde soğuğun etkisini ben kendi hesabıma kırmaya çalıştım. Kanyonun renkleri ve dönüp dönüp geriye baktığınızda arkada bıraktığınız manzara, muhteşemdi. 

Petra, MÖ 400 ile MS 106 yılları arasında Nebatiler'e başkentlik yapmış.   Roma İmparatorluğu tarafından işgal edilene kadar başkent olarak varlığını sürdürmüş önemli bir şehir.  400'lü yıllardan sonra deprem ve ekonomik sıkıntılardan dolayı kent gözden düşmüş ve zaman içinde unutulmuş. 19. Yüzyılda isviçreli bir arkeolog tarafından bulunana kadar da varlığı unutulmuş bir yapı olarak kalmış. Hem arkeolojik kalıntılar hem de vadinin kendisi görülmeye değer.


Nebatilerin yaptığı  El-Hazne isimli yapı yukarıdan aşağıya doğru inşa edilmiş. Her katta altı sütun bulunuyor. İçeriye girmek ve yapıya çok yaklaşmak yasak . Nebatiler suyu saklamam için kayaların içine sarnıçlar oymuş, kayaların dış kısımlarına ise arklar yapmışlar. Sulama için kullanılan su ile içmek için kullandıklarını da ayrı ayrı su yolları yaparak ayırmışlar. Su, her zaman kıymetli ister çöllerle kaplı bir alanda olsun isterse şırıl şırıl nehirlerin aktığı başka bir coğrafyada. Yapılan son araştırmalar bu yapının altında Kral mezarı olduğunu gösteriyor. Ama dediğim gibi yapıya çok yaklaşmak da mümkün değil kaldıki içerde neler var onları görelim.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...