29 Eylül 2014 Pazartesi

iskele

ağustos ta geçiyor, bu kavurucu bu her şeyi yutan sıcak. on beşi yaz on beşi kış ağustos, yazı çoğaltarak geçiyor.

kocam öldüğünden beri yalnızım, yalnızız. bir kızım var. satıp savıp her şeyi elde kalanlarla yaşlı madamın bu odasına yerleştik. yokuşun başında rutubet kokulu bir apartmanın ikinci katında oda, gide gele alıştı ayaklarımız ışıksız apartman merdivenlerini çıkmaya da, sessizce sokaklar boyu iskeleye inmeye de.

bahar geldiğinden beri her gün iskeleye iniyoruz. şehrin en kalabalık, en  curcuna yeri burası, yaşlı kadınlar yaşlı adamlar torunlarını eyliyor, eğlendiriyor ya da kendilerini. bizim dışımızda iskelenin müdavimi olan sucu ile simitçi, ayakkabı boyacısı ile şekerci de burada. kalabalığa hazırlık yapıyorlar, vapurdan inen yolcuları karşılamaya, oturuyoruz bankta.

işten çıkmış kadınlar ne kadara da renkliler, yazın renklerine bürünmüşler adeta. allı yeşilli sarılı hafif kumaşlardan gömlekler, tiril tiril etekler var üzerlerinde.

benim eteğim ve ceketim, çarşıya çıktığımız zaman almıştık, bu çantayla beraber. taşımaktan lime lime olmuş kolu, rengini kaybetmiş yıllarla beraber. malına güvenen satıcı eskiden büyük madamlar takardı demişti bu çantayı, ama şimdi ....zamanını şaşırmış gibi biraz.

bu yaşlılar hiç durmadan konuşuyor ve yiyorlar. en çok çocuklarından konuşmayı bir de torunlarının yaptığı yaramazlıkları anlatmayı seviyorlar. her zaman konuşmak için bir sebep de buluyorlar. dinlemiyorum onu, başımı çeviriyorum. kızından damadından onların yaşamlarından anlatıyor, sırf onlar yalnız kalsın baş başa olsun diye torununu dışarı çıkarıyormuş. çok çalışıyorlarmış, bir hafta sonları varmış yıkanıp paklanacak. ben uzun zamandır yalnızım, ufaldı bedenim küçüldü, bu tahta gibi göğüsleri, bu ele gelmez sıska bedeni kim neyapsın. ben uzun zamandır yıkanmıyorum da, arada bir boynumu siliyorum koltuk altımı. bu çocuğu da hiç yıkayamıyorum. neredeyse on ay olmuştur. kocam öldü beri biz böyleyiz.

banktan, vapurlara denize bakıyoruz boyuna. kız sorup duruyor her şeyi, aklına eserse hayallere dalıp bir şeyler de uyduruyor. cılız bu çocuk hiç büyümüyor, yeterince beslenemiyor, elbisesi de küçüldü iyice dizlerinin üzerinde kalıyor. bu yıl okula yazdırmak lazım bunu yaşı geldi. önlük almak lazım okul için.

kocam öldükten sonra patronu sıkıştırdı elimize iki aylık maaşını, her şey bitti. kolunu kaptırmış makineye önce, sonra nasıl olduysa kendini de kaptırmış makineye. kan akmaya başladı her yere dediler. anlayamadık, bir anda oldu dediler.

kocam. unuttum gibi onu da. hatırlamıyorum artık yüzünü. onu sevdiğimi. içimi artık bir kuruluk kapladı. üzülmekten acılaştım ben. atsam kendimi şurdan denize. ne kalır ki geriye. madamın oda kirası, yiyecek parası, kızın okulu.

ablama mı gitsem mahinur'un ilkokuldan kalma önlüğüne vardır belki. kocam öldüğü vakit gitmiştim de bir tuhaf karşılamışlardı beni. sanki artık abla kardeş gibi değildik. ablamın görücü getirdiği adamla evlenmedim diye miydi bütün bunlar. kocama kaçtığım için mi.

hadi dedim çocuğa. kızıma. karanlığa kalmayalım, serinlik çıktı gidelim.

bu şehirde iş nasıl aranır.




25 Eylül 2014 Perşembe

dediki

- kahvaltıda ne var.

- istersen yumurta pişir.

-iyi bari peynirli yumurta yapayım, çay taze miydi.

-çayı babana göre yaptım, sen geç kalkarsın diye, altını yak hemen kaynar zaten.

- haydi çay oldu. bugün hava serin miymiş.

-yok, baksana adaların üstüne güneşin pusu düşmüş. sen ne yapıyorsun kızım, bir canın var, hiç kıymetini bilmiyorsun. akşama kadar çalıştığın yetmiyor bir de gece yarılarına kadar kursa gidiyorsun. geldiğinde uyuyordum ben o saatte kurs mu olur.

- aman anne. ne yapayım yani hayat hep ev ile iş arasında mı gitsin gelsin.

- şu haline bak bir de hastasın. sen kınaya düğüne bile gitmezsin. napacaksın dans kursuna gidip. bir de orada yorul. bir tatil günün var onu da evde ayaklarını uzatarak geçir be mübarek o da yok.

- haftada bir gün iznim var anne, onu da evde oturarak mı geçireyim. hayat sokakta.

- sen hep böylesin zaten bir günde kıçını kakıp evde oturduğunu görmedim. akşam işten gelir tatile gidersin sabah tatilden gelip işe gidersin.

- vakit değerli be anne. yorgun olunca da işte çalışılıyor yorgun olmayınca da hem benim öyle ayaklarımı uzatayım da şöyle rahat edeyim gibi bir lüksüm yok. çay içiyor musun.

- doldur bir tane daha ama yarım olsun.

- biraz sonra çıkacam ben Canan'a gidecem kahve içmeye, gidecek gelecek bir şey var mı.

-yok. akşama kadar Cananda mısın.

-öğleden sonra Nadide ile karşıya geçeceğiz.

- napacaksınız acaba karşıda. Kadıköy'e de sığamıyorsunuz.

- değişiklik olsun dedik, epeydir geçmiyorduk karşıya.

- haydi ben çıkıyorum. hoşçakal.

-selam söyle. çocukları öp yerime.


19 Eylül 2014 Cuma

kahvedehane

güneş kendini bu sabah da göstermiyor. öğlene doğru belli belirsiz aralardan sızarsa ne ala. kuru soğuk, bozkır soğuğu. en çok ellerimde ve bacaklarımda hissediyorum bu soğuğu, çatlaklardan kan sızmaya başladı. gül aromalı vazalinler bile kar etmedi, soğuktan kabuk bağlamış, kuru dalları hatırlatan çatır çutur ellerime.

kışın fakültenin bahçesi de tenha oluyor, dersi biten soğukta dışarıda oturmaktansa sakarya'nın kızılay'ın yolunu erkenden tutar. herkes birbirini nasılsa bulur bir kahvehanede.

ben de ellerim ceplerimde çıkıyorum fakülteden, sokaklar geçiyorum sahaflara kitapçı vitrinlerine bakıyorum. en kestirme neresidir sakarya'ya oradan da kızılay'a nasıl çabuk geçerim biliyorum, ama benim bugün hiç acelem yok, bu soğuk  havada bulvar kalabalığına karışmadan, bulvarın arkasına saklanmış onun gölgesinde kalmış bu küçük birbirine açılan sokakları yürüyorum yine.

önce sakarya çay ocağında çayımı içeyim istiyorum. yaz da olsa kış da olsa bu alçak hasır tabureler ve alçacık masalar hep dışarıda. çiçekçiye karşı konumlanmış bu taburelerde oturmayı, sebze meyve ve balık tezgahlarında alışveriş yapan insanları seyretmeyi ve sokaktan geçen insanlara bakmayı seviyorum. gündüz ayrı bir telaş yaşanıyor bu sokakta, karanlık basmadan toparlanıp gitmek isteyen kadınlar ağır ağır tezgahlara bakıp kararsız kalan ihtiyar adamlar. akşama yetişmesi gereken balıklar salatalar tezgahlarda kendilerine yüz çevirmeyecek birilerini bekliyorlar.

bu üşümüş insanlara sokulmak ben de onlarla aynı akşam yemeği masasına oturmak istiyorum. kimbilir neler anlatacaklar ev ahalisine, hava şöyle soğuktu, sebze ve balık fiyatları öyle pahalanmış ki diyecek, herkesde bir an evvel alışverişi  halledip , sobanın başında sıcacık bir çay içme isteği vardı diye devam edeceklerdi belki de. kim bilir.

ben böyle ellerimi ceplerimden çıkaramamış oturduğum taburede etrafı seyredip, hülyalara dalarken çaycının askısı göz hizamda sallanmaya başladı, bir tane alayım diyorum, tabağın kenarındaki kaşığı ve şekeri askıya bırakıp uzatıyor çayımı. bir yandan söyleniyor bir yandan da çayları dağıtıyor.

tanıdık yüzler görüyorum, kimileriyle selamlaşıyoruz, kimileriyle iki çift laf ediyoruz. en sonunda özgür geliyor, haydi kalk Engürü'ye gidelim orda soba yanıyor biraz ısınırız diyor. yola rahvan oluyoruz karanlık basarken.




3 Eylül 2014 Çarşamba

daktilo

bir daktilo şaryosunu sola doğru itiyorum. çat çat sesleri odayı dolduruyor. daktilolu bir evde büyümedim ama bir ara nereden bulduysa babam eve bir daktilo getirmişti. yazılması gereken bir kaç yazısı da oluyormuş en azından anneme böyle söyledi, daktiloyu getirme sebebi olarak. kim bilir kim ama parayı ihtiyacı olan biri olduğu muhakkak babama bu daktiloyu sattı.

biz de arzu halci gibi geçtik daktilonun başına fakat daktilonun dilini çözemedik. F klavye bilen ablam ben bunda yazamıyorum bunun tuşları farklı bu Q klavye dedi. hayatımıza yeni kavramlar soktu. komşudan yardım aldık, onların evdeki yaş ortalaması bizim evden yüksekti ve üniversite tahsili görmüş, üniversiteye devam eden insanlar vardı. derdimize devayı orada da bulamadık. daktilomuzun bir takım aşılmaz dertleri olduğunu anladık ve bir gün tamir ettiririz inşallah dercesine kutusuna geri koyduk, arada çıkartmak suretiyle.

harflerin birine basıyorduk ama bütün harfler sözleşmiş gibi kağıda doğru koşuyorlardı. sonra harfleri kağıdın üzerinden toparlıyorduk.

bugün kuvvetlice basılan harflerin sesini duydum, hep beraber yola çıkan harflerin görüntüsünü gördüm. bir el itti şaryoyu. uzaklardan bir ses yükseldi.



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...