19 Eylül 2014 Cuma

kahvedehane

güneş kendini bu sabah da göstermiyor. öğlene doğru belli belirsiz aralardan sızarsa ne ala. kuru soğuk, bozkır soğuğu. en çok ellerimde ve bacaklarımda hissediyorum bu soğuğu, çatlaklardan kan sızmaya başladı. gül aromalı vazalinler bile kar etmedi, soğuktan kabuk bağlamış, kuru dalları hatırlatan çatır çutur ellerime.

kışın fakültenin bahçesi de tenha oluyor, dersi biten soğukta dışarıda oturmaktansa sakarya'nın kızılay'ın yolunu erkenden tutar. herkes birbirini nasılsa bulur bir kahvehanede.

ben de ellerim ceplerimde çıkıyorum fakülteden, sokaklar geçiyorum sahaflara kitapçı vitrinlerine bakıyorum. en kestirme neresidir sakarya'ya oradan da kızılay'a nasıl çabuk geçerim biliyorum, ama benim bugün hiç acelem yok, bu soğuk  havada bulvar kalabalığına karışmadan, bulvarın arkasına saklanmış onun gölgesinde kalmış bu küçük birbirine açılan sokakları yürüyorum yine.

önce sakarya çay ocağında çayımı içeyim istiyorum. yaz da olsa kış da olsa bu alçak hasır tabureler ve alçacık masalar hep dışarıda. çiçekçiye karşı konumlanmış bu taburelerde oturmayı, sebze meyve ve balık tezgahlarında alışveriş yapan insanları seyretmeyi ve sokaktan geçen insanlara bakmayı seviyorum. gündüz ayrı bir telaş yaşanıyor bu sokakta, karanlık basmadan toparlanıp gitmek isteyen kadınlar ağır ağır tezgahlara bakıp kararsız kalan ihtiyar adamlar. akşama yetişmesi gereken balıklar salatalar tezgahlarda kendilerine yüz çevirmeyecek birilerini bekliyorlar.

bu üşümüş insanlara sokulmak ben de onlarla aynı akşam yemeği masasına oturmak istiyorum. kimbilir neler anlatacaklar ev ahalisine, hava şöyle soğuktu, sebze ve balık fiyatları öyle pahalanmış ki diyecek, herkesde bir an evvel alışverişi  halledip , sobanın başında sıcacık bir çay içme isteği vardı diye devam edeceklerdi belki de. kim bilir.

ben böyle ellerimi ceplerimden çıkaramamış oturduğum taburede etrafı seyredip, hülyalara dalarken çaycının askısı göz hizamda sallanmaya başladı, bir tane alayım diyorum, tabağın kenarındaki kaşığı ve şekeri askıya bırakıp uzatıyor çayımı. bir yandan söyleniyor bir yandan da çayları dağıtıyor.

tanıdık yüzler görüyorum, kimileriyle selamlaşıyoruz, kimileriyle iki çift laf ediyoruz. en sonunda özgür geliyor, haydi kalk Engürü'ye gidelim orda soba yanıyor biraz ısınırız diyor. yola rahvan oluyoruz karanlık basarken.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...