28 Haziran 2014 Cumartesi

kamer

gözlerimin arkasında gözler var, bu her şeyi çok iyi gördüğüm anlamına gelmiyor maalesef. daha ziyade görme bozukluğu yaşıyor gibiyim. bir sürü parmağım var ama hiç bir şeyi tutamıyorum gibi bir sorun. gözlerimde katmanlı görüntüler var, kazıdıkça siyah zemini altından renkli görüntüler çıkan kağıtlar gibi değil ama zemin.

yorganımı dağ yaptım yatağın alt başına yerleştirdim. uykuya az yer bırakıp, bir dağın eteğine serdim kendimi. hiç bu kadar yıldızı daha önce bir arada görmemiştim. ya da akrepli gecelerdi onlar gökyüzüne çok bakamamıştım.

bir tango çalıyor uzaklarda, her şeyiyle geliyor, yaklaşıyor müzik. ellerimi cebimden çıkaramıyorum, kendimi tutuyorum kendime tutunuyorum. zemin kayıyor, bulutlar geçiyor, yıldızlar sönüyor, ardıma bakmıyorum.

alsın götürsün demiştim bulutlar, önümdekinin sırtında arkamdan gelenin ayak sesinde her yerde her yerde benimleydi.

hızlıydı ayaklarım kaçardım, kaçabilirdim, basamakları çıktım halbuki ben günler boyunca nefesimi tuttum çıktım kalbim çarptı yüreğim çırpındı, indim merdivenlerden aşağı. bekledim ışıkların altında renk değişsin al'dan yeşile dönsün. tabiat ana koynunu açsın.

ömürler sürerler boyunca nehirler geçerler. akar su, taşır gitmek isteyeni kalmak isteyeni. sormaz alır götürür usulcacık bırakır bir yığının içine sonra ardından tekrar tekrar getirir.

sonra küçük tıplar olur tıptıplar, yağmur yağar bir yolcuk daha başlar.




14 Haziran 2014 Cumartesi

ponyo

kapının açılmasını bekliyorum, küstüm herkese, sessiz öylece duruyorum.

gözlerimi kırpıştırıyorum, sırtımı dikleştiriyorum. kafamı çeviriyorum sağa sola, ses duydukça kulaklarım uzuyor.

ellerimi uzattım öne, kafamı yerleştirdim ellerimin üzerine, kapının alt boşluğuna yerleştirdim bakışlarımı.

bir hareket, ayak sesleri.

kapı. açıl.


11 Haziran 2014 Çarşamba

fahriye abla

yaz geldi, Fahriye Abla eteğimi giydim evin içinde terliklerimi şıpırdata şıpırdata dolaşıyorum. bizim ev çok geniş gez dolaş bitmiyor, üç odası bir de salonu hatta salomanjesi var. bildiniz mi salomaj hani eskiden olurdu. eskiden mahalleli genç hanımlar beli lastikli, kloş, üç katlı boyu ne uzun ne kısa midi boy dedikleri hanım hanımcık etekler giyerlerdi. Fahriye Ablamın eteğinden.

şimdilerde bu işi ben üstlendim, devam ettiriyorum Fahriye Ablanın eteğini giymeyi, ama evde. çiçekli düşler sokağı gibi etek, allı morlu dallı güllü. çay mı yapılacak hemen gidip yapıyorum salata işi mi var hemen domatesleri doğramaya başlıyorum aman canım nerde eski domatesler nerde bu kendine domates süsü vermiş kırmızı şey.

 aman  neyse ne ben bu eteği giyince işte bana da böyle tuhaf haller geliyor. her an bir evi çata bilirim gibi hissediyorum, dizimi kırabilirim belki. Fahriye Ablam tornavidadan sızan kanı eteğine silmiş miydi acaba celalleniyor etek sanki arada. rüzgarına kapılıyor uçan dairelerin, ayakları yerden kesiliyor kimileyin.

"CELALİYİM

    CELALİSİN

          CELALİ  "  CEMAL SÜREYA 

10 Haziran 2014 Salı

ıhlamur

ıhlamur kokusu duyuyorum günlerdir sokakta yürürken, kendimi cennet bahçesinde salınıyormuş gibi hissettiriyor bu koku bana. mevsimimdeyim ayol diyecek diye de çok korkuyorum bir yandan, şifalı bir ağaç bu her an konuşmaya başlayabilir benden izin alacak değil ya diye de düşünüyorum.


tüm bu rahiyanın içindeki salınım bana kafi gelmemiş gibi Kundera'nın Şaka adlı kitabını okuyorum ve kahramanımız da Ihlamur ağacına yaslanıyor, bir yerlerde ıhlamur ağaçları var, tabi ben bu aralar kendimi bu duruma kaptırdığım için bunun ayırdına bu kadar varıyorumdur herhalde, bir yandan da Prag dolaylarındaki ıhlamurları düşünüp, sürekli kendini hatırlatan kendini anımsatan coşturan bir ıhlamur halinin ortasındayım.


söz bu kış çok ıhlamur içeceğim.

bizim okulun (aü.dtcf) ön bahçesinde kocaman bir ıhlamur ağacı vardı, bu ıhlamur ağaçlarının hiç küçüklüklerini de göremedim bu arada, hep kocamanlar, bir gün okulu terkederken ıhlamur ağacından yayılan koku kendini farkettirdi, ve dedim şimdi ağaca tırmanıp biraz ıhlamur toplamak vardı. ama yapmadık.


bilgisayarın üzerinde karıncalar dolaşıyor, ve halının üzerinde ve kim bilir evin başka daha nerelerinde. beyaz sayfamın üzerinde geziniyorlar onların ki salt bir gezinti değil elbet ama bu ekranda da bulacakları başkaca bir şey yok. onlar gezinirken yazmayı başardım, kaşınaraktan.


5 Haziran 2014 Perşembe

vulgar

bütün düşünceleri kovmaya çalışıyorum kafamdan, benden uzağa gitsinler iyice. onlarla yaşamak döngüsel bir hareketin içinde sıkışıp kalmak gibi. bir yuvarlağın üzerinde durmadan dönüyorum.

perdeleri kapatıyorum, perdeleri açıyorum tekrar tekrar yapıyorum bunu, pencerenin önüne gidiyorum sürekli, görüntü hiç değişmiyor.

bir parmağı kıpırdatmaya çalışmak bazan çok güç olabiliyor.

 sokakların ortasından yürüyorum, eskiden de kaldırımları pek kullanmazdım ama şimdilerde iyiden iyiye yolun ortasında yürür oldum. ben benden azade ayaklarım hepsinden azade. herkesin gördüğü olmak, belki çok zor değildir. şehirle bir görüngü sorunumuz var, kıyısına vurmam gerek.

gün evvelden gelmiş de bekliyormuş gibiyim, pencereleri kapıları açtım. rüzgar çıktı, fırtına koptu kapının pencerenin üstüne, çatı sallandı.

serdik tüm basitlik kurallarını yere, sığdıramadıklarım gözlerimde kaldı. çok kolaydı.

dilin geçmiş hali, sesimi saklıyor.


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...