20 Kasım 2018 Salı

Erguvan

Şehrin erguvan rengi örtüsü
Hiç çıkmıyor üzerinden
Sürüklenen bulutlar kıyıları siliyor
Sonbahar rüzgarıyla kuruyor
Yaprakların en yeşili

Göğsümde bir manolya patlıyor
Ansızın
Kocaman açmış taç yapraklar
Beni öldürecek sanki

Dinmeyen rüzgar çatıların üzerinde
Günlerce yaşayacağız bu fırtınayı
Düşünceyi kovan düşünce
Hikayeye son uydurmaya çalışıyor
Harfleri sıraya sokmak onları sese dönüştürmek
Yıkık surlar arkasında duruyorum
Şehrin taç kapısının altında

Ah ince salınımlı söğüt dalları
Gökyüzüne uzanan selviler
Ne çok keder dolaşıyor
Bir gözden diğerine
Şehrin açık avlularında







22 Ekim 2018 Pazartesi

güneş

Porsuk ağacının yaprakları sarıyor her yanımı
Ben güneşin sırtına tutunmaya çalışıyorum
Dünyanın uçlarına doğru gidiyoruz
Bütün sokakları geçiyorum güneşin sırtında
Tepelerden süzülen ışık benim sanki bir süreliğine

Sarı tarlalar köy yolları
Fırtına düzlükleri sonra
Bir uçtan bir uca dünyanın ortası
Bir sokağın tekinsiz aralıklarında
Sıcak ama çok sıcak bir deniz

Ay'ın görmediğim kısımları ortaya çıkıyor
Karanlıkta kalıyoruz bir süre dünyaya inat
Yıldızlara yardımcı oluyoruz
Daha çok parlasınlar diye

Güneş kokuyorum günler boyu
Kışa hazırlanıyor mevsim
Kurudukça sertleşiyor yaprak
Rengi dönüyor
Alaca bir yalnızlık toprağa karışıyor



6 Ekim 2018 Cumartesi

Boğaziçi

Denizin ortasındaydım rüyamda, her zamanki denizli boğazlı rüyalarımdan biri gibi değildi bu seferki. Bu çok başkaydı diğerlerine benzemeyen bir havası vardı,  suyun rengi de başkaydı:yeşilimsi. Vapur da yoktu bu rüyada suların üstünde giden araba da. Bütün kıyı tepelerine kadar alabilğince yemyeşildi aralarda gökyüzüne incecik yükselen selvi ağaçları manzaraya ayrı bir hava katıyordu. Ben suların ortasındaydım denizden epeyce yüksek bir iskeleden etrafıma bakıyordum hayran hayran. İskele bir evin balkonundan çıkıyor denizin üstüne doğru uzanıyordu, tek başına. Kıyı oldukça sakindi. Işığın yansıması ile kendiliğinden hareket eden görüntü dışında neredyese hiçbir şey yoktu etrafta.

Birden dizlerimin bağı çözüldü, geriye bakıp dönmek istedim. Bacaklarımın üzerindeki kontrolümü yitirmiştim. Diz çöktüm tahta iskelenin üstüne ellerimin ve dizlerimin üzerinde yavaşça ileriye doğru hareket ederken uyandım.

Uyandığımda müthiş manzaranın etkisi altındaydım, göz alabildiğince yeşil ve mavi. Kimbilir nerede karşılaşılır.

5 Ekim 2018 Cuma

Kanal

Kanalı dolaşıyor küçük tekne, demirden çiçekler mermerden ağaçlarla kaplı kıyı güneşi hiç soldurmuyor.

Kırılan dökülen bir şimdiden kurtulup ufukta bir ejderha görmeyi umuyorum. Suları çekilmiş bu liman şehrine kimse uğramıyor artık, geçmiş günlerin neşesinin kıvrımları dolaşıyor dudağımın kenarında.

Bir yıldız kayması diliyorum mehtabın sürüklendiği aramızda.

3 Ekim 2018 Çarşamba

Tufan

Hiçbir şey zamanında bitmiyor
Yeri değişiyor dünyanın
Karışan yıldız kümeleri
Kendinden kaçan bir ay
Yolları kapatıyor hiçlik
Nerde ne zaman yitmişti
Olacak olan
Hep bir sonraya bırakılıyor
Bitmeyen yazılamamış
Sonrası tufan

25 Eylül 2018 Salı

Fener

Karanlığı yokluyorum
Yazdan kalma çiçekleri arıyor parmaklarım
Boşluğu biriktirmek istercesine
Ayaklarım geziniyor

Hangi pazartesiyi kaldırsam
Altından uzun sürmüş bir yaz gecesi çıkıyor
Mavi beyaz duvarları anımsatıyorlar bana
Gitmek istediğim deniz fenerlerini

Dünyanın kenarından sarkıyorum
Bedenim uzuyor tarifsizce

Sanki binlerce yıldır bekleyen fenere gitmek
Bir deniz ortasında sevdaya sürüklenmek gibi
Havaya karışan bir şeyler var
Çiçekli şapkam gün ışığına çıkacak
Yol devam etmeli

23 Eylül 2018 Pazar

yol

Bir kez daha gördüm, ben uzak bir diyara varmaya çalışırken düşündüklerim beni hiçbir yere ulaştırmıyor. Sadece ben ve yol varız zamanlı zamansız gidiyoruz. Adımladığımız toprak geçtiğimiz düş başka başka yollara açılan geçitler.

Ben kendi yolumda ilerliyorum yanımda yamacımda kimse yok. Biten zaman duran zaman ıssızlığın perde arkasını çekiştiriyor yıldızlar. Gece bulduğumu sabah yitiriyorum, ayaklarım hızlı değil yarım yaşanmışlıklarla günleri eskitiyorum sadece.


15 Eylül 2018 Cumartesi

kıyı

Kıyılarda dolaşıyorum
Denizler boyu
Uzayan - sürüklenen- bir günün
Gecesini bekliyorum
Çocukluğun yıldızları
Yerini alsın diye

Kimileyin gelir kimileyin giderler
Uyuyana dek beklerim

(30.03.2017)

5 Eylül 2018 Çarşamba

Haliç

Bir geceden taşan yıldızlar
Ufkun ardında birikiyor
Ay ışığı penceresi yokuş aşağı
çatıları gözlüyor
Her şey ayaklanıyor geceden sabaha
Ellerimin içindeki el yüreğimi tutuyor

Renkleri karışıyor dünyanın
Daha çok mavi daha fazla kırmızı
Bir balığın ağzını sıcaklığı dolaşıyor
Kırmızı avlulu mabetlerde
Gölgeler çekiliyor sokaklardan
Haliç'in kör balıkçısı ağlarını toplarken

Sokağın sesleri deniz kokusu
Eski semtlerin kendinden taşan coşkusu bulaşıyor
Ayaklarıma
Yokuşlar inip çıkıyorum
Renkli kapı önleri karşılıyor beni her defasında
Hangi kapıdan geçsem başka bir hikaye
Az konuşulan çokca dinlenen bir vakit
Yüzlerimiz sonsuz parıltıda her an
Tekrar ışıldayacak.

3 Ağustos 2018 Cuma

pencere

Yüreğimi avucumun içine alıp fırlatsam ya bir uçurumdan aşağıya
Vakitsiz çalan şarkılara eşlik ediyor parmaklarım
Kıvrımlarda dolaşırken bir gülüş
Hiç geçmeyen çocukluğa söyleniyor
Bütün yalanlar

Pencere kenarları perdeler
Kırmızı duvarlar yıkılıyor
Ateş tapınaklarından kalan kıvılcımlarla
Rüzgara söylenen bir çağrıydı sanki
Alıp götürüyor
Bir hiç yerde bıraktıklarımı
Sadece bir ses var
Bir çift gözün söylediklerine karışan

24 Haziran 2018 Pazar

Yıldız

Yine sürükleniyor yıldızlar
Götürüyor parıltısına ne var ne yok
Çağrılmayan ismin
Silik hafızası dağılıyor
Yeniden başlayan günün içine

Perdeyi açıyorum içeri dolsun
Baharın patırtısı
Alsın götürsün tüm sessizliği
Dağıtsın bulutlara gecenin bekleyişini

Çiçeğe duruyor ağaç
Bir muştusu var içinde
Yarına dair
Güzel havaların kendiliğinden gelen
Coşkusu bulaşıyor daldan toprağa
Havaya karışıyor kokusunda insan
Hafifliyor varoluşun biricikliğinde

Geceyle güne birliktelik sağlayamıyorum
Çekilen perdeyi arıyor ellerim her yerde
Ay dolaşıyor bilinen dünyanın
Bilinmeyen sokaklarında
Halbuki samanyolu...

Yıldızlar gece göğünü
Yıldızlar çocukluğu
Yıldızlar hayalleri
Yıldızlar uzakları
Yıldızlar coşkuyu
Hep hep hep büyülüyor
...........


24 Mart 2018 Cumartesi

Yığın

Hazır değil hiçbir şey, her şey darmadağın alabildiğince ortalıkta. Belki böyle olması gerekiyor, kimse ne yaptığımı ne düşündüğümü bilmemeli. Sadece bir oluş, zamanın tüm hülyalarının içinde durarak, değmeden dokunmadan.

Bir kuş sesi duyuluyor, uzaktakini çağıran davet gibi. Yorgunluktan dökülen artık durduğu yere tutunamayan boş bir salınım. Yığınla biriktirilmiş şeyler var kapıların ağzında, ne dışarı çıkarabiliyor zaman ne de içerde tutabiliyor onları. Terki mümkün olmayan ruh hali, kazıyor gövdemi.

Parmaklarım, ellerim mi demeliyim yoksa, hep bir hareketlilik içinde kapının koluna dokunamıyor ama. Geriye doğru sarıyorum düşüncelerimi, rüyalarımı. Beklerken rüyamda birini öldürdüm, merdivenlerden çıktım yokuş boyu, tek odalı bir evin ortasında kalakaldım. Boyanmamış bir odanın içindeydim, kapı olması gereken yerde kocaman bir boşluk vardı. Hiç eşya yoktu ortalıkta ölü de burada değildi. Her yere sinmiş bir acı vardı sadece, ölenin gencecik yaşta akciğerine kastı ne olabilirdi ki.


21 Şubat 2018 Çarşamba

Animal Triste

İnsan yaşamı bazı değişkenlerle beraber düşünüldüğünde alabildiğine karmaşık bir hale gelebilecek bir yapıdadır. Zihnin kıvrımları arasında dolaşan duygular bazan bazı yerlerde kendilerine korunaklı yerler bulup, orada uzunca bir süre kalarak hükümranlığını kurabilir hale gelebiliyor. Takıldığımız nokta genelde yaşamın bizden en çok esirgediği, bir türlü sahibi olamadığımız arzularımız ve isteklerimiz oluyor. Bir sonraki basamağa geçemiyoruz, hep aynı kıvrımdayız kenetlenmiş bir vaziyette duygumuzla beraber kalakalıyoruz.

Dünya'nın yaşanılır bir yer olmasını istiyoruz,
Dünya'nın bizim için yaşanılır bir hal almasını istiyoruz,
Dünya üzerinde kaygısız, güvenli adımlar atmak istiyoruz
Dünya bizim için de dönsün istiyoruz

Dünya'nın umuru mu bunlar, üzerine çizdiğimiz hayali enlemlerin- boylamların bile farkında değil, halbuki biz neler tasarlıyoruz, bir adım ötesine geçemeyeceğimiz çizgi bizim zihnimizde bir duvara dönüşüyor. Duvar. Kitabın ana mevzularından biri hiç kuşkusuz, dünya'nın ortasından yükseltilmiş ve  doğusundaki ile batısındakini keskin bir bıçak gibi ikiye ayırmış. Sen hangi hayalin peşinden koşarsan koş duvar seni bekler bir savrulmadan bir çarpılmaya zaman akar. Berlin, ikiye bölünen kent    
yaşanmış tüm kırık dökük hikayeleriyle bir baş yapıt.

Zihnimizde olur her şey, yaş alırız , hiç bitmesini istemediğimiz bir anı yıllarla beraber süsleyip püsleriz. Yıllar anların aktarımıyla çoğalır, kendinden menkul bir hafıza hep aynı anıyı püskürtür yüzeye, sıcak bir doku yayıldıkça yayılır dışımıza. Sorsak bulabilir miyiz cevabını acaba hayır yani nedir, ne menem bir şeydir şu yaşam, hayat dediğimiz karmaşa. Biz durmadan durmayacak gibi ama öyle de değil.

"Hayatta aşktan başka hiçbir şey kaçırılmaz" demiş yazar Monika Maron hem de bolca söylemiş bunu geniş yapraklı bitkilerin arasında uzanırken hayatta kaybedilmeyecek, vazgeçilmeyecek olan yegane şeye dokunmuş.

Romanların içinden geçen şehirleri seviyorum, şehrin görüntüsünün içinde yer bulduğu kitapları, hayatın, aslonanın bir parçası olarak anlatılan şehirlerin, kasabaların yazarlarını seviyorum. Bir kitap okudum ve çok sevdim.


"İnsan yaşama aittir".

Monika Maron / Animal Triste

20 Şubat 2018 Salı

Kabuk

Kabuğun altına sızmaya çalışıyorum
Bir kara parçasından diğerine yalınayak
Söylenmemiş bir sözün karşısındayım
Duymayacağım asla bir sevinç
Pürtelaş salınımlı günler boyu

Kalbim hep atar yorgun bir elin altında
Kendisinden çıkmamıştır hiç dışarı
Günler ve geceler boyu
Zamanlı zamansız sürüklenir
Koca bulutların ardından bir el ederek

Açmaz ki kabuk kendini
Girip bakayım içeri
Günlerin hatırına geceler
Gecelerin hatırına gündüzler biriktirdim
Bir adımlık mesafeyi alamadım

16 Şubat 2018 Cuma

harita

Haritalarla dolu bir odada
Nehirleri birleştiriyorum
Alttan alta
Mavi kıvrımlar geziniyor
Gördüğüm bütün boşluklarda
Dağlardan aşağıya uçurum kenarlarına
Her yere ulaşıyor kolları
Sarıp sarmalıyor Dünya'yı

Ah,bir bilsem bunun neden yapıyorum
Vazgeçeceğim her şeyden
Bir harita odasında
Kayboluyorum iyice
Ne yana gideceğimi bilemiyorum






25 Ocak 2018 Perşembe

Bulut

Başka alemlerin rüzgarları esti bütün gün
Sisten göz gözü görmüyordu halbuki
Sarayın avlusuna kurulmuş bir alay
Dünden kalan kelimeleri çoğaltıyor

Kum tanesinden hesap soruyoruz
Dağın ardı uçtu sanki bilinmez bir engine
Ellerim yoktu, zihnim kendini kilitledi içeriye
Bir bulutun üstünden uçuruma bakıyor gözlerim

Yersiz bir cümlenin sonundayım
Zamanı kırılan ışıktan biliyorum
Bir akıntının kalbinde hesapsız kalakaldım
Ne bulut ne rüzgar bir sis sürüklüyor beni







23 Ocak 2018 Salı

Deniz

Dağlardan inen su yoluna kurulmuş
Pireli bir yatakta uyku kovalıyorum
Etrafı denizle çevrili bir köydeyim
Meydanda akşamki yüzler
Sokağın başına sinmiş bakışlarla etraftalar
Kaybolduğum köprüden bir daha geçiyorum
Yolu şaşırmıyorum bu sefer
Suların çizgisini takip ediyorum denize doğru

Güneşin ışıltısı suların üstünde
Ufka doğru her yer tuz
Dokunduğum taşlardan parmaklarıma geçiyor
Her yanım beyaz bir tabakayla örtülüyor
Pullarından damlayan ışıltı beni sarıyor

Geceler uzuyor yanıp yanıp sönerken
Denizin içinde parıltılar
Gözlerim dalıyor bir hayali tutmak istercesine
Hangi deniz terkeder kıyısını















22 Ocak 2018 Pazartesi

Düş

Dikiş yerlerinden ayrılıyor rüyalarım
Günışığı sızıyor her yana
Gecenin getirdiklerini götürüyor gün
O yüzden hep eksik kalıyor içimde
Döngüsünü tamamlayamayan düşler

Suların ışıltısında dolaştırıyorum gölgemi
Rüzgardan daha yakınım sanki yüzeye
Mesafeler, herkese uzak kırılganlıklar
Söğüt dallarının yakarışı belki
Beni çağırıyor ormanın en derinine

Bir uçuruma bakar gibi bakıyorum oysa
Yok olmak pahasına
Ormanın en kuytusu
Rüyaların başlangıç noktası







Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...