6 Ağustos 2015 Perşembe

Güney fransa Cote d Azur

bir yolculuk nasıl başlarsa öyle bitermiş. Uykusuz bir gecenin şafağında yola düştüm, kahramanın yaptığını yapmak değildi amacım lakin şafakta yola çıkmak elbet bir kahrama en yaraşandır. Merak etmeyin dönüşte de aynını yaptım. Ve yola çıktktan sonraki tek düşüncem bir banyado küvet içerisinde uyumaktı, aklıma uyunacak daha serin bir yer gelmiyordu ben de kuzeye gitmiyordum. Güneşin etkisinin her geçen gün daha da çok artacağı bir noktaya doğru hareket halindeydim. Tanrım, bu yolculuğu ben mi planmıştım, tam da bugün. Her şeyin sarpa sardığı bugün. Midem sanırım birazdan kendini yiyip bitirecek. Neyse canım, yapılacak en iyi şey yola bakmak, sırtımda çantam başımda şapkam psikolojik olarak hazır olmasam da yoldayız. Güneş başımı ağrıtıyor.

Yolculuk hiç bir zaman son bulmayan bir şey neyse ki. Sürekli daireler çizsem de içre içre, dışıma taşmışlığım da vardır.

Birinci gün Nice. Ben otele gidip dinlenmek için sabırsızlık gösterdikçe işler sanki sarpa sarıyor. Anlıyorum dinlenemeyeceğim yorgun gözümün halkaları hep orda durmaya devam edecekler.

Massena meydanı, Promenade des Anglais caddesi ve Deniz Nicede'ki bütün kalabalığın durduğu yer. Melekler koyu diye bilinen Nice'in kıvrımlı deniz kenarına ismi bu yolu yapan ingiliz Anglikan cemaati vermiş. Tüm bölgeye hakim olan ve adını da buradan  alan mavisi için dimağımızı zorluyacak olan  Cote d Azur bölgesi hayallerimizi süsleyen muhteşem ikiliğe sahip arkamızda güzel tepeler dağlar önümüzde masmavi bir deniz.

Sokak sanatçıları ve hepsi kalabalık restoranlar, güzel bir yemek için önce sıra beklemiz gerekiyor. Bunu da burda öğrenmiş olduk, garsonlar işini yapan sert insanlar bir sürü masayı idare etmek zorundayım çok soru sorma der gibiler. Ama yemekler lezzetli, hiç şüphesiz mideniz mutlu ayrılıyorsunuz restoranlardan.

Nice'in bu denli rağbet görmesinde ikliminin büyük etkisi var, bütün ressamlara kucak açıp paris'ten sonra ikinci bir bohem hayata ev sahipliği yapmış gibi. Renoir, Matisse, Chagal, Picasso hepsi şehre eserlerini bırakmış. İsterseniz bir ressamın izini sürün isterseniz bir dağ köyüne ya da kıyıdan çok da uzak olmayan bir tepenin sırtındaki köye gidin muhteşem görüntüler peşinizi bırakmıyor. Ama kokulara karşı duyarlıysanız çam ağaçlarının güneşten yanmış kokusunu hissedebilirsiniz. Ya da ömrünüzde belki görüp görebileceğiniz yaşlı zeytin ağaçlarıyla karşılaşabilirsiniz.

Avrupayı küçük çiçekli  dar sokaklarını yahut kullandıkları malzemenin dayanıklılığı ölçüsünde bize bıraktıkları mimari güzelliklerini meydanlarını yahut beş yüz yıldır kendilerini korumayı bilmiş köylerini görmeye gitmiyorum galiba. Geçmişi peşime takıp zaman çizgisinde ileri geri hareketlerle insan kovalıyorum.

Ama yolunuz Cote d Azur bölgesine düşerse Monaco'ya giderken Eze'ye uğramayı Cannes'e giderken Cagnes ve Antibes'e uğramayı ihmal etmeyin. Nice'in içinde vakit geçirmeyi de unutmayın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...