7 Şubat 2013 Perşembe

beyaz diyar

içimdeki tren coşkusunu yirmi dört saatlik Doğu Ekspresi Treni ile Kars'a giderek ve dönerek sanırım taçlandırdım. bize sunduğu görsel şölen de cabası oldu. trendeki herkes elinde fotoğraf makinesi ya da kamera trenin içinde kendine görüntü arayışındaydı.




bütün eşyamızı kompartımanımıza attıktan sonra çocuklar gibi sevinip dans ettik. o da var, bu da var odamızda dedikçe epey coştuk, eşi dostu arayıp makinistin selamını bildirdik. TCDD bize çok güzel bir oda hazırlamıştı, bunun keyfini sonuna kadar sürdük.  





Kars'a varışımızla beraber karlara bata çıka yürümeye başlamamız da aynı ana denk geldi. Vagonların sonuncusunda yer almak bizim garın karlarla kaplı çeperinden inmemize sebep oldu. ve benim biricik sırt üstü boydan boya yere uzanışım o da yine garda gerçekleşti. İnsanların tarihi bir garı bırakıp yerine saçma sapan bir bina yaparak orayı gar addetmesinin neticesi idi bu düşüş. 

Kars'ta gördüğümüz tarih insanların nasıl da hınçla kendinden önce gelenin kültürünü yıkmanın mübah sayıldığını ve bu yıkımın bir unutma ve unutturma çabasının zayi bir tekrarından başkaca bir şey olmadığını bir kez daha bize hatırlattı. Camiye dönen kiliseler ya da kiliseye dönen camiler, yıkılan kaleler, dağılan evler biten ve yeniden yapılmak, yeniden yazılmak istenen tarih.





 insanların işsiz güçsüz kahvelerde oturup soğuktan ve hiç bir şey yapamamaktan yakınması. tarihin bu yakınmada payı var mıdır bilemiyorum ama Kars'ı görmek istememizin sebebi medeniyet çeşitliliği ve tarihi 
dokusu idi. Gezerken nerede  bir soba görsek başına üşüştük ısısından yararlanıp sobalı anılarımızı yadettik.






Ani uygarlığını, donmuş Çıldır gölünü , kara taşlı kars kalesini ve de bolca tilkiyi arkamızda bırakıp döndük. Biz Kars'a gittik, içinden tren geçen upuzun bir yolculuk yaptık dostlarla. 

hamiş: kars için söylenen bir de cümle öğrendik. sekiz ay beyaz iki ay ayaz, geri kalanı da yaz.




























Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...