29 Temmuz 2014 Salı

ay carmela

rumbara rumbara rumbara rum. bir coşkuydu tüm pasajı kaplayan. sesi herkes işitirdi, imkansızdı saklamak ya da saklanması için çaba sarfetmek.

müzik ele geçiriyordu hepimizi, pasajın kapısından içeriye bakan herkesi bir heyecan sarıyordu. tutku ayaklardan mı başlardı, en azından tepelerden aşağıya palas pandıras koşmak için gerekliydi ayaklar.

dışarıda hava erkenden kararıyordu, ama bizim siyah tişörtlerimizin parlaklığı göz bebeklerimize yansıyordu, hep mi siyah , hep siyah dı. başka rengi olmamış gibi hayatın kara rıhtımları kendimize mesken tuttuk.

eski sokakları dolaşıyorum, eski pasajları, kokuların peşinde dolaşır gibiyim, bu ara rutubet kokusunu çok seviyorum, halbuki rutubetli evlerde uyumadım, serinlik hissi veriyor sanırım bu koku, aşağılara daha aşağılara güneşin değmediği yerlere doğru, toprağın içinde saklanmak, bir tespih böceği sarmalında hayatın boğumlarından uzaklaşmak.

epey karanlıkta kaldık, kaldırımlardan aşağıya yürürken biz akşam sefaları açardı ardımızda beyaz.

suni ışıklar güneşin varamadığı derin koridorlar, akşamcılık için de pasajımız vardı.  pasajları seviyorum , geçit görevi de görüyor aynı zamanda, bir sonraki düşünceyi,bir sonraki adımı imler gibi sonraya, öteye götürüyor,  aynı kapıdan çıkma zorunluluğu yok.

ateşin içinden geçiyor yüzüm, parafin dökülüyor saçlarımdan ayaklarıma kadar, uzun bir koridor bu nereden aşağı inilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...