31 Aralık 2012 Pazartesi

çay ocağı

geniş caddelerin, bulvarların kalabalıklığından uzakta olmak, insanlara değmeden ara sokaklarda yürümek ne kadar güzelse, gerçi bulvar da severim, ama bu kalabalıklar artık bazı şeyleri imkansız kılıyor, o sokak aralarında mola vermek, eyleşmek de bir o kadar güzeldir.

cadde üzerlerinde değil de sokak aralarında bulunan kimi zaman köhnemiş binaların giriş katlarında ya da bazen eski usul bir hanın girişinde yer alan çay ocaklarını süslü püslü kafelere teceih ederim.

çay ocağını bir kafeden ayıran en önemli şey samimiyettir, kimse kimseye haricen kalabalık kelime öbekleriyle seslenmez. ve elbette bir çay ocağında asla ama asla kazıklanmasın, askıda gelen çayın tadı da daha güzel olur yeni yetme kafelerin çayından.

insan bir çay ocağının kapanmasına üzülebilir mi demeyin, yıllar evvel hatta bir önceki yüzyıl ankarada öğrenciyken çay içmek için gittiğim ilk mekan olan Sakarya Çay Ocağının yıkılmasına çok üzülmüştüm, çaycının üçüncü gidişimde çayımı artık şekersiz olarak vermesinin de etkisi vardı herhalde, içre içre açılan odalarının dışında, bazen taburelerde otururken habire girip çıkan bacaklar görürdün, gerçi o odaları da kışın kullanırdık. daha ziyade dışarda otururduk, sakarya esnafı ile gelip geçenle beraber.

bir zamanlar ankara'da herkesin herkesi bulduğu mekanlardan biriydi Sakarya Çay Ocağı, okuldan dağılır ve soluğu orda alırdık, kim var kim yok, ya da kim ne zaman gelecek, bunları hep birbirimizden orada öğrenirdik, ve birbirimizi kaybetmeden haftalarca yaşardık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...