16 Temmuz 2012 Pazartesi

pazartesi ( patti)

kaldığım yerden devam ediyorum, hayat çoğu kere insanı kaldığı yerde kötürüm bırakır ama bu sefer devam ediyoruz. her şey çoluk çocuk okurken gelişti, Patti Simith'le aramdaki benzerlikleri keşfetmem yani. yoo öyle uzun boylu değil önemsiz benzerlikler diyelim. ben yetenek bahşedilmemiş biriyim. aslında bahşetme kelimesi de ne enteresanmış, bahşişten gelmiyordur umarım. maalesef ki yetenek konusunda şu saatte elimden birşey gelmiyor. küçükken ellimizden kolumuzdan yahut ayağımızdan tutan kimse olmadı, ne yazık ki.

patti ile aramdaki en büyük hadise ikimzin de bir pazartesi günü doğmuş olması hatta aynı ay'ın pazartesilerine savrulmuşuz. fakat burcumuz aynı değil bu da önemli değil zaten, o burç atlamış da diyebilirim aynı zamanda burcunu seven biri olarak. ve asıl olay pazartesi sevgisi. ben çoğu kere arkadaşlarıma söylemişimdir ama bunu burdan yineliyorum, ben pazartesi günlerini severim, kim ne derse desin yok sendrommuş oymuş buymuş gelmeyin bu numaralara, yalanlara yok öyle birşey. ve hep bunda bir pazartesi günü doğmuş olmanın etkisi olduğunu düşünürüm. patti de aynı şeyi düşünüyor, pazartesi çocukları gibi bir kavram da  geliştirebiliriz, aslında burdan hareketle yaklaşık olarak bir yılda elliiki adet olması beklenen pazartesilerin çocuklarının iç dünyalarına bile ineriz yeter ki isteyelim.

patti ile aramızdaki ikinci benzerlik ikimizinde eşyalarımıza isimler takmamız desem. bu genel olarak giysi odaklı bir iş olarak düşünülebilir, giyindiğin elbiseye papuca çoraba pantolona isimler vermek hadisesidir bu olayın özü. bu sıradanın ötesine geçmek gibi bir şey değildir aslında sadece giysinin çağrıştırdığıdır, giysi ya da her neyse o ismiyle beraber zuhur eder, ya da görüntüye öyle dail olur diyeyim. ismiyle gelmek, insanın ismiyle hemhal olması gibi.

ben kendimi çok önemsiyor değilim lakin böyleyken böyle, verdiğim kararın neticesini sizle paylaşmış oldum.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...